17 Ocak 2016 Pazar

eyooo

sevgili günlük,
 
pardon böyle yapmıyorduk doğru..
 
sevgili bilog,
 
yok lan böyle de yapmıyorduk..
 
vay arkadaş ya..
 
hah oldu böyle giriyordum genelde..
 
ee naparsın be ya?
 
ben yine samimi bir pazar akşamı geçirmekteyim.. yine herkes ve her şey çok samimi.. bu samimi pazar akşamının samimiyetini kaybetmesiyle birlikte haftalardır beni esir almış olan vikings dizisine geri esir edicem kendimi..
 
 
 
bir arkadaşın önerisi ile izlemeye başladım.. ilk başta pek sarmadı da sonra bayaa bayaa sardı..
 
arkadaş  ben böyle vahşet görmedim yahu.. yani görüntülerde çok yer vermiyorlar, hayal gücümüze bırakıyorlar o sahneleri ama cidden feci vahşet yani.. 
 
marco polo başlayana kadar oyalanayım şununla diye izlemeye başlamıştım ama son günlerde bölümleri lüp lüp götürüyorum.. fena dizi değil yani..
 
şimdi dizide bi regnar abimiz var.. cengaver bir şey.. bi de yenilikçi falan.. neyse işte bu abimizi kafası basan bi reyiz olarak çizmişler.. hatta adama öyle bi profil çizmişler ki her şeyde süper.. görsen sanki dünyayı komple fethedecek potansiyele sahip.. sonra tabi işte bunu çekemeyenler, önce dost sonra düşman olanlar falanlar.. bi entrikalar bi oyunlar gırla.. dolaplar dalavereler açısından zevkli dizi yani..
 
 tabi yer yer çok saçma ve de sapan gelmiyor değil bazı sahneleri..
 
mesela bir savaş sahnesi var ki aman yarabbim.. ortasında su olan iki ayrı yerde konuşlanmış iki ordu bekliyor.. birbirleriyle alakaları yok..  güya müttefikler.. bu vikingler de gidip önce az olana saldırıyorlar.. öteki şok... aha da yardım edemiyoruz falan diyorlar.. bir hayretler bir şaşırmalar... arkadaş mantık neydi ordaki valla anlamadım.. adamlar ne yapacaktı.. ikiye mi bölünecekti.. bir kısmı oraya bir kısmı öteki tarafa mı saldırcak diye beklediler anlamadım ki.. ben daha görür görmez  bu ne saçma plan lan dediydim.. aha da şu az olana yürür bunlar şimdi dediydim..  ondan sonra vay efendin regnar efendi çok zeki.. ulan biz de akıl ediyoruz o kadarını.. o kadarını düşünmeye ne varmış..
 
karşındaki ana okulu çocuğu seviyesinde olunca demek ki.. heheh.. yani demek istediğim daha yaratıcı sahneler beklerdim..  ama sen napıyorsun koskoca ingiltere'deki koskoca krallıklardan birinin bu kadar gerzek bir savaş taktiği olacağını kabullenmemizi bekliyorsun.. sırf regnar reyizin savaş taktiklerinde süper olduğunu düşünmemiz için oldu mu şimdi böyle bir sahne..
 
neyse hadi olmuş diyelim geçelim..
 
..
 
öyle işte..
 
benim canım marco polocuğumun başlamasına çok var daha.. açılış müziğini yediğim.. bi özel bölüm vermişlerdi gecen haftalarda.. bizden iyi gören yüz gözlü monkcağızımın nasıl o hale geldiğini izledik.. iyi oldu..
 
ilerde ondan bi sadakatsizlik bekliyorum ben ama bakalım.. şimdilik evcilleştirilmiş bi halde.. sevimli manyak capon...
 
 
 

şunun tipe bak.. hehe:)

..

tabi benim asıl favorim jia sidao'ydu ne yalan söyliyim.. asıl manyak oydu.. hey gidi song imparatorluğunun psikopat şansöliyesi.. sen gittiğinden beri bütün peygamber devesi böcekleri öksüz yetim kaldı..

..

neyse ya hava da karardı.. karnım da acıktı.. en iyisi gideyim de yemek yiyeyim.. hem ben dizi mizi anlatmıcaktım niye böyle oldu ki şimdi..

neyse arkadaş.. zaten kar geliyormuş yine..

canım sıkkın moralim bozuk..

güneş lazım bana güneş..

her yer karanlık hepimiz depresiiiiif..

her yer kaaaan

thorun çekici üzerinize olsun pis vikingler.. loki baksın tepenizden freyr tükürsün yüzünüze..

barbarlaaar

neyse gidiyorum arkadaş.. sinir oldum yine giderayak..

siyu..

20 Aralık 2015 Pazar

otur oturduğun yerde

yersin sopayı

heheh

..

ah arkadaş ah..

ne çok uyuşturuyoruz kendimizi...

diziler filmler hatta kitaplar... kitaplar normalde kutsal muamelesi görür, laf edeni döveriz kategorisindedirler ama bence onlar bile.. roman falan olanlar özellikle..

..

bazen bir şey izlerken pat diye durduruyorum.. ööyle baktığımı fark ediyorum. sadece bakıyorum lan diyorum.. tabi işin aslı öyle değil. izlerken zihinsel süreçler bilmem neler falanlar falanlar oluyor da.. tabii ki demek istediğim o değil..

yani çıkıp yaşamak lazım gibi geliyor o an.. ama yaşasan napçan diyorsun.. zaten çoğu insanın bir bilemedin iki gün tatili var.. insanlar eşşekler gibi çalışıyorlar.. yoruluyorlar..azcık zaman kalıyor kendisi ve eşi dostu için..

..

insanoğlu hayatını ne kadar sade ve uyaransız hale getirmiş..

bence insanların belli düzeyde bi uyarana ihtiyacı var sağlıklı yaşayabilmesi için.. yani tabi öyle.. bence dedim de zaten öyle.. ama şunu demek istiyorum yani, bence bu şart...

hani nasıl bi elemanı kapkaranlık sessiz ve kimsenin olmadığı bir mekana kapatmışlar.. en sonunda kendi uyaranlarını kendisi üretmeye başlamış.. görüntüleri sesleri kendisi yaratmaya başlamış..

işte onun gibi..

bence insanoğlu böyle kıçının üstüne oturup mal oğlu mal gibi yaşamaya uygun değil.. aslında daha fazla aksiyon olmalı hayatımızda.. daha fazla heyecan olmalı..

renklerimiz bile soldurulmuş.. giydiğimiz kıyafetler bile mat koyu.. onlar bile bi uyaran neticesinde ve etkisi düşürülmüş..

evlere bak hep bembeyaz.. salon takımları vs .. şıklıktan yıkılıyoruz falan..

ama bi de tv dizilerindeki evlere bak.. zenginli olanları demiyorum da özellikle amerikan sitcom olanlarda falan ve yerli sitcomlarda da.. renk cümbüşü.. hatta zenginli dizilerdeki renkler de bizimkilerden iyidir..

sonra kıyafetler daha iddialı falan.. oysaki çoğu insan sıradan giyinir..

sonra bir sürü entrika döner dizilerde.. oysaki bizim hayatlar sütlimandır genelde..

bir sürü aksiyon yaşanır.. yine dediğim gibi bizim hayatlar ot geldik ot gidiyoruzcasına sakindir.. otururuz kıçımızın üstüne hareketsiz biçimde dizi izleriz..

sende hareketsiz biçimde bunları okuyorsun bu arada :)

oku oku..

hiç mi bir şey okumıcaz izlemicez canıııım..

..

yani sanki resmen birileri düşünmüş.. ulan bu insanları it gibi çalıştırıyoruz.. ama böyle delirebilirler.. en iyisi bunlara gazlarını alacak bir şeyler yapalım demişler sanki..

yani belki böyle çıkmamıştır diziler filmler piyasaya.. sanat vs bıdı  bıdı tamam da.. bu kadar sektör haline gelebilmesi falan sanki birilerinin de önerisiyle destek görmüş gibi geldi bi an.. sabah sabah komplodan ölcem..

sanki ihtiyacımız olan o gerekli  uyarılmışlık düzeyine izleyerek ulaşalım da böylelikle daha çok çalışalım daha az yaşayalım ve buna isyan etmeyelim diye ayarlanmış gibi her şey..

heyecanlanmamız mı lazım.. patlat aksiyon filmini.. daha fazla romantizim mi yaşamamız lazım.. patlat bi bölüm daha..

ihtiyacımız olan her şeye daha kolay ve daha kısa sürede sadece izleyerek ulaşıyoruz arkadaş..

..

sen bana bakma..

ben böyle sallıyorum bi tarafımdan..

ama sanki çıkıp yaşayabilsek daha iyi...

ama uyuşmuş gibiyiz işte..

çıksak daha fazlasını isticez.. gerçekten yaşamak için zaman lazım çünkü..

e o da olmaz..

..

en iyisi hepiniz malsınız adlı dizinin ikinci sezonuna başlayayım ben..

si yuuu

16 Aralık 2015 Çarşamba

dolmayan çukur yapmışlar

ah arkadaş ah..
 
bu samimi salı gecesinde yine ayaklarım ağrımakta.. 
 
bugün yine toplumun kanayan yarasına parmak basmak istiyorum: topuklu ayakkabı.
 
aslında toplumun kanayan yarası babet denen uzakdoğu terk çarıklardı ama bu aralar yeni bir kanayan yara buldum.. o da topuklu ayakkabı arkadaş..
 
nedir çektiğimiz bu topuklu ayakkabılardan.. sen şimdi diyeceksin ki bu olsa olsa kadınların kanayan yarası olur.. ama değil işte.. öyle değil.. bir kadının ayaklarını ağrıtmak tüm insanların ayaklarını ağrıtmaktır.. bilmiyor musun sen bunu? kadının ayakları ağrırsa kim yapacak yemeği? kim yapacak ütüyü? kim bakacak çocuğa? kim ne diyorum lan ben?
 
pardon yine içimdeki über geleneksel fedakar kadın dışarı çıkar gibi yaptı bi an.. artık bu görevler paylaşılıyordu doğru.. unutmuşum pardon..
 
pardon falan değil lan işte... bak genel bir sistem aksaması olur kadınların ayakları ağrırsa.. bunu buraya yazıyorum... yazdım.
 
ayaklarımız önemli ulan!

..
 
hayır yani çok mu zor şu ayakkabıların tabanlarını ortopedik yapmak..
 
arkadaş benim şu hayatta anlamadığım 2 şey var.. geri kalan her şeyi çözdüm.
 
1. neden tuvaletler evlerin dış cephesinde yer almıyor? bunu dış cephe kıymetli dimek ki diyerekten çözmüştük güya ama kabullenemiyorum arkadaş kabullenemiyorum..
 
2. neden ayakkabıların içindeki taban kısmını ayaklarımızın çukurunu dolduracak şekilde yapmıyorlar? neden bütün vücudumuzun ağırlığı ayağımızın ön ve topuk kısmına binmek zorunda kalıyor? doldursana kardeşim şu çukuru da.. çok mu zor ya.. ayakkabıların estetiği mi bozuluyor anlamıyorum ki..
 
hayır çukur varsa tümsek de olması lazım.. değil mi yani? yanlış düşünüyorsam yanlış düşünüyorsun de.. yanlışsın deme acayip sinir olurum.. yanlışsınmış... ne sinir bozucu bi kelime lan bu..
 
..
 
ne diyordum.. hah çukur tümsek..  yani tabi bazı ayakkabılar topuklu da olsa gerçekten çok rahat oluyor.. haklarını yemeyeyim yani.. var öyle ayakkabılar.. bana da denk gelmişti.. ne güzel günlerdi..
 
ama maalesef sonuç olarak çoğu ayakkabının tabanlar hep düz ve rahatsız.. yani cidden bak ayağın ön ve arkası, hatta topuklu ayakkabılarda daha çok ön taraf o kadar fazla basınca maruz kalıyor ki ondan sonra gelsin stres kırıkları gitsin..  bulamadım burayı..
 
yetkili birileri bu işe bi el atmalı..
 
..
 
ben bu sorunu tartışma oturumları düzenlemek suretiyle sağda solda dile getirdiğimde neler neler demediler.. vay efendim topuklu ayakkabının tabanını doldursan da öne basınç olurlar mı ararsın, herkesin çukuru bir mi kiler mi ararsın..
 
şaka lan şaka.. tartışmaya açmadım bu konuyu.. kendi kendime düşündüm.. bu itirazlar da kendi kendime yaptığım itirazlardı.. hayır deli değilim.
 
görüşlerimi test etmek için karşıt görüş geliştiriyorum arkadaş.. bilimsel takılıyoruz şurda..
 
..
 
kendi kendime etmiş olduğum birinci itiraza bakalım..
 
soru: topuklu ayakkabılarda çukurlar için tümsek yapsak da gerçekten yine basınç önde mi oluşur?
cevap: sanmıyorum.

hehe.. sahi  bak ceyoda topuklu bir bot denemiştim yine bu ortopedik olmayan ayakkabılara lanet ettiğim bir anda.. topuğu çok yüksek değildi.. e doğal olarak yani ceyo lan orası..  neyse 6 cm falan vardı ama yine de sanki.. hadi 5 olsun... gayet rahattı ya.. tümsekli falan.. en sevdiğimden.. ama çok sade gelmişti almamıştım.. e tabi sade olacak lan ceyo orası..

ama sonra baktım tekrar bulamadım.. vay arkadaş hemen de satılmış..

ikinci soruya geçelim..

soru: senin çukurun benimkiyle bir mi?
cevap: nereden bileyim arkadaş.. ayak çukuru uzmanı mıyım ben?

şaka yaptım lan biliyorum bunun cevabını.. değil arkadaş değil.. herkesin çukuru kendine.. benim çukurum biraz fazla gibi mesela.. o yüzden de diğer insanlardan daha çok ağrı çekiyor olabilirim.. neyse işte o yüzden de sonuç olarak benim tümseğim bana senin tümseğin sana olmalı mantıken.. ama hepimizin ayağının kalıbını alıp tek tek çukur ölçümü yapamayacağımıza göre esnek bi malzeme falan koyarız o halde arkadaş..  bu ortopedik ayakkabıcılar nasıl ayarlıyor sanki o tümsekleri?  sahi ben tabanlık mı yaptırsam yahu? sığar mı acaba ayakkabılarıma.. neyse sonuç olarak bu noktada tümsek için malzeme önemli diyor ve gece gece neden böyle saçma sapan şeyler yazıyorum diye merak ediyorum tam şu anda.. hayır hadi düşündüm bunları ama niye yazıyorum? ne geçicek elime bunu yazınca?

valla acıdım şimdi kendime ya.. resmen daha iyi bi işim yok.. yok ki gelmişim buraya o çukur senin bu tümsek benim biyoloji terk terk konuşuyorum..

vay arkadaş..

işte şimdi moralim bozuldu..

..

neyse gidiyorum..

çukuruna dikkat et..
 
ig
 

1 Aralık 2015 Salı

dünyanın en güzel yiyecekleri

vay arkadaş ya..

çok değil daha bir sene önce çayına şeker atmayıp baklavayı iskenderi löp löp götüren insanlarla hunharca dalga geçen ben... aynı duruma düşmedim merak etme..

ne yicem lan baklava iskender falan.. hayvan mıyım ben? oha ya.. dünyanın en güzel 3 şeyinden 2sini yemeyi hayvanlık ilan ettim ya yuh bana..

..

yalan söyledim ya aynı duruma düştüm..

..

şimdi şöyle oldu.. ben de bu şeker denen en tatlı zehri (karatay başgana selam olsun) artık hayatımdan yavaş yavaş çıkarmam gerektiğini idrak ettim nihayet..  fakat küt diye bırakamadım.. önce çaya attığım şeker miktarını yavaş yavaş azaltmaya başladım.. sonra çayın yanında tatlı bir şey varsa hiç atmamaya başladım falan.. en sonunda tatlı bir şey yoksa bile şekersiz içebilmeye başladım..

çok değil daha dün farkettim tamamen şekersiz içebildiğimi.. bugün de teyit edince dedim ki olmuş bu iş.. başarmışım...

fakat bırakma aşamasında işte çayın yanında şerbetli tatlıları götürmedim değil yani.. götürdüm mü götürdüm.. o sırada o acıyarak kınadığım, geri zekalı ilan ettiğim insanların günahlarını aldığımı farkettim bak.. yani geçen seneki halim bugüne ışınlanabilseydi ve beni tatlı yiyip yanında şekersiz çay içerken görseydi, sen de mi lan geri zekalı derdi yani.. ama brütüs demezdi..

gelelim iskender kısmına.. şekeri kıstığımdan mıdır nedir bir iştah açılması yaşadım bir süre ki sorma.. hayır sigarayı mı bırakıyoruz şekeri mi bırakıyoruz anlamadım yani o derece..

sonra işte gelsin iskenderler gitsin pideli köfteler.. hayvanın önde gideni gibi yiyorum.. dünyanın en güzel 3 şeyinden 2 si temel besin gıdam oldu o derece..

şaka lan şaka.. temel besin gıdam olur mu bunlar hiç.. temel besin gıdam mercimek ve çiğ köftedir benim.. dünyanın en güzel 3 şeyinden 2 sidir bunlar benim için..

..

işte hal böyle olunca çıktım tartıya bir baktım.. göremedim eğildim de öyle baktım sonra.. gözlerim mi bozulmuş lan diye düşündüm falan.. neyse bi baktım 50 kiloya çok yaklaşmışım...

annemin yıllardır beni 50 kilo yapma hayalleri sonunda gerçek mi olacaktı yoksa?

hayır tabii ki...dün tekrar baktım 48buçuğum.. arkadaş bi günde bi kilo nasıl oynuyorum lan? tuvalete bi kilo mu bırakıyorum anlamıyorum ki.. yanlış mı baktım yoksa falan diye düşünürken iskenderler geldi masaya...

..

bugün bi tartıldım 51 kiloyum..

..

neyse bayaa bi konudan saptım ettim bir şeyler oldu ama sonuç olarak kul kınadığını yaşamadan ölmezmiş arkadaş.. işte böyle yani.. ben de öküz gibi yiyip şeker ikram ettiklerinde "şekersiz içiyorum" diyenlerdenim artık.. nasıl olduysa ben de o şekersiz çay içip bibuçuk iskender yiyen insanlara benzedim bi anda.. bibuçuk yemedim tabii ki lan manyak mısın?

..

sonra ne bileyim kıymalı karnabahar falan yedim.. kase kase mercimek çorbası içtim.. bunların benim için dünyadaki en güzel 3 yiyecekten 2si olduklarını söylememe gerek var mı bilmiyorum.. özüme döndüm yani biraz biraz..

sonra tartıldım 49..

sonra accık geri bastım 48ler.. ileri gidiyorum 50 yi geçiyorum falan..

gizem çözüldü yani..bi kilo sıçmıyormuşum..

ama şu anki sorunum da hangi kiloda olduğumu bilmiyor oluşum...

yani şimdi çay ikram etseler "yok şeker almıyım" derim.. ama ne bileyim az önce bol cevizli kabak tatlısı yedim falan.. gündüz de peynirli makarna yemiştim.. bunlar dünyadaki en güzel 3 yiyecekten 2si değil ama..

çünkü dünyanın en güzel 3 yiyeceği şunlardır:

1. hamsi tava,
2. bol zeytinyağlı, limonlu sarımsaklı deniz börülcesi salatası,

bu arada sarımsak demişken...

çok değil daha çocukken biz bunun doğru yazılışını sarmısak diye öğrenmiştik.. ama nasıl olduysa sarımsak olmuş falan.. 

hala alışamıyorum arkadaş..

sarımsak ne ya..


22 Kasım 2015 Pazar

bir tatlı huzur almaya geldiysen taze bitti.. hepsini ben aldım nihahahaa

selaam

ay bugün meditasyonum geldi birden..

açtım böyle youtubedan relaxing müzikleri... melisadır limondur bir şeyler attım suya.. sıcak çay eşliğinde nabiyom ben yaa diye diye dinliyordum ki en iyisi  bir şeyler yazayım dedim.. malum bayaadır yazmıyordum..

şimdi birincisi meditasyon öyle olmaz dediğini duyar gibiyim.. ben de çayı içerken bu böyle olmaz diye düşündüm zaten.. bir şeyler eksik.. ya da fazla.. çay fazla olabilir mesela..

aman neyse.. sonuçta beceremedim.. vazgeçtim de zaten..

hem zaten bu aralar su gibi berrak bir zihne sahibim maşallah.. yani bunun sebebi nedir ben de bilmiyorum ama kutsal göllerde yıkanıp çıkmış gibiyim.. kutsal su içmiş gibiyim.. kutsal dağda uyuyup uyanmış gibiyim ne bileyim.. öyle bir huzur, öyle bir dinginlik içindeyim..

sebep ne? valla şimdi böyle söyleyince korktum birden.. fırtına öncesi sessizlik mi lan bu yoksa?

yaa olmasın noolur ya.. böyle gideyim ben..

..

ya şaka bir yana hakkaten bu aralar kendimde olumlu bir değişim fark ediyorum.. yani sanki bir şeyler, ağırlıklar üzerimden kalkmış gitmiş de rahatlamışım gibi..

..

neyse kendimi ne kadar iyi hissettiğime dair yaptığım bu özencikli, düşman çatlatan girişten sonra biraz başka şeylerden bahsedeyim en iyisi..

..

fakat bahsedecek  başka şey bulamadım şimdi iyi mi..

en iyisi gideyim ben..

kendimi doğanın kucağına falan bırakayım.. biraz daha huzur patlamaları yaşayayım..

evet evet gideyim havayı falan koklayayım,, ağaçlara sarılayım.. gece olunca da huşu içinde gökyüzünü izlerim artık..

evet bunları yapayım ben..

sen de yap..

25 Eylül 2015 Cuma

kurban bayramı özel - film gecesi - life of pi





bu film yıllardır aklımın bir köşesindeydi.. fakat bir türlü açıp da izlememiştim.. sonunda dün gece izledim.. 

açıkçası fragmanını bile görmemiştim.. hatta bu afişi bile görmemiştim.. yani neyle karşılaşacağımı bilmiyordum.. pi falan diyor diye matematikle ya da matematikçinin tekiyle ilgili bir şey falan sanmıştım hatta.. o derece fikrim yoktu.. hatta böyle bi film olduğunu bilsem belki ön yargıyla yaklaşıp izlemezdim bile.. pi mi deyince geldim yani..

ve iyi ki izlemişim.. çok acayip hoşuma gitti..

..

öncelikle filmin görselliğini çok beğendim..


filmin sonunda ise ben olsam hangi hikayeye inanmayı seçerdim diye düşününce ben de ilkini seçerdim dedim.. aslında gerçekçi olanın ikinci hikaye olduğunu biliyorsun.. ve muhtemelen doğrusu budur diyorsun.. ama gerçeklik değil belki de ihtiyacımız olan.. inanmak böyle bir şey işte.. insan kendisini daha iyi hissettirene inanmak istiyor..

ben inanç krizimi de bu şekilde atlatmıştım.. kendimi daha iyi hissedeceğim şekilde düşünmem lazım diyerek.. bu film de tam olarak bunu fark ettiren bir film..

"iki hikaye var.. hangisinin gerçek olduğunu kimse ispatlayamaz.. sen hangisine inanmayı seçiyorsun?" dediğinde işin seçim meselesi olduğu ve yalnızca seçen kişiyi ilgilendirdiği vurgulanmak istenmiş bence..

bence birini bu konu üzerine düşündürmek için çekilebilecek en yaratıcı filmlerden birini çekmişler.. ya da benim bu konuda düşünesim varmış bilemiyorum..

..

ben acaba çok mu yanlış anladım filmi ya da aklım başka yerlere mi gitti diye bir an düşündüm de yok ya.. doğru anladım sanırım..

neyse sonuç olarak keyifli bir filmdi.. bu kadar güzel bir filmi şu zamana kadar benden başka izlemeyen de kalmamıştır heralde.. ben de izlediğime göre artık bu filmin defterini kapatabiliriz..

..

ama başka defter açasım da yok..

çok yorgunum ya..

bütün gün kaygı içinde beklemek kolay değil..

neyse..

son olarak bir şarkı armağan edeyim bari..

 
 
bu şarkı tüm be e e e e diyen koyuncuklara gelsin.. şirin pofuduk şeyler sizi..
 
görüşürüz arkadaş.. richard parker'ı görürüsen selam söyle..

23 Eylül 2015 Çarşamba

kurban bayramı özel - zodyak kanunları

selam..

bugün sana yine burç muhabbeti yapıcam.. seviyorum burç muhabbetlerini biliyorsun..

..

efendim bugünkü konumuz bu zodyak elemanları nasıl yakalanır? nasıl etkisiz hale getirilir?

..

düşündüm de.. ben aslında bugüne kadar hep en kolay avı yakalamışım.. balık ya.. tek yakalamada başarılı olduğum burç balık.. ama diğerlerinin de nasıl yakalandıklarını izleyerek gördüm.. o yüzden sana şimdi bunların yöntemlerini açıklayacağım..

bak hayati bilgiler veriyorum..

...

öncelikle bildiğimden başlayayım..

balıkları yakalama konusunda doğal bir yeteneğim var.. orası kesin.. fakat bendeki yeteneğe sahip olmayan insanların balıkları nasıl yakaladıklarına anlatacak olursam... şöyle ki olta atıyorlar. klasik balık tutuşu gibi.. yani yem kullanacaksın.. yem dediğim de bu balıklara 'bu ne lan?' diye düşündürecek bir şey olmalı.. valla bak.. mesela hafif bir manyaklık bi dengesizlik sezsinler hemen atlıyorlar.. manyak kız paratoneri gibi zaten hepsi.. ama bu hep meraktan işte.. ben mi? ben elimle yakalıyorum ya.. yem falan yok.. öyle elimi suya sokup.. lap diye..

lan.. dur ya..

yoksa ben de mi manyağım?

yok ya.. değilim. daha neler..

bi de kendimi söyleyeyim..

akrep.. akrebin  dök üstüne suyu kaçamasın.. gerçekten bak akrep görürsen yerde falan uğraşma hiç.. panik de yapma.. dök suyu yere, yerde kaya kaya kalıyor öyle salak gibi.. üstüne bir şey kapatır yakalarsın sonra.. hehehe... işin sırrı tuzak yani.. tuzak kurcan bunlara.. kirli oynayacaksın..

yengeç desen salla ağı gelsin.. bunların resmen oturup beklicen karşılarında.. geliyorlar yani.. yakalayınca da yengeç burger yapar yersin artık sünger bob'un  yüzü suyu hürmetine..

boğa desen matador gibi olcan.. yakalamaya gerek yok sinir et dur daha iyi.. bir yerden sonra niye sana geldiğini bile bilmeyecek otomatiğe bağlayacak.. sinir etçen onları.. asaplarını bozcan devamlı.. kesin bilgi..

koç desen onlar doğuştan kurbanlık..  kaderleri bu.. boynuzundan çeke çeke getirirsin.. o da kaderine razı zaten.. hele kurban bayramıysa zaten allah'ın emri biliyorsun.. o da biliyor rahat ol..

başağı da tutçan koparcan işte.. öyle çekip  bırakma ama.. tut kopar.. bunlar emir kipinden anlıyor.. sen zaten benim için yetiştin bu toprakta muamelesi yap.. gıkını çıkaramaz.. hem sahiplen hem küçümse.. ama senin temel besin kaynağın olduğunu da hissettir.. herkes belki et sever ama ben ekmek de.. ekmeği tuza da banarım hatta diye edebiyat parçala.. seni anca ben yerim mesajı vermeyi ihmal etmiyorsun unutma. herkes ekmek yemez de.. millet zayıflama derdinde de..

yay desen yanına bi penayla bi mızrapla yaklaş zaten hemen tav olur.. valla bak müziğe bi zaafları var.. iyisi mi bi konser bileti al.. eğlence düşkünü bunlar yemin ediyorum.. bi de diyelim ki bi kavga anı oldu bu tiz tiz ötmeye balşadı.. tehditler savuruyor falan.. yapacağın şey belli.. karşı tehdit.. neyin yayıysa bu yakarım o aleti diyeceksin bunlara.. keman yayı mı? kemanın alttan yakçan çakmağı.. gitar yayı mı? yak çakmağı.. çello mu? önce çelik'in çelloyla çıplak çekinmiş fotoğrafını göster sonra yak çakmağı.. sakın öyle yok akordunu düzelteyim falan diye uğraşma.. senin harcın değil zira.. bunlara doğrudan sopayı göstercen.. aba altından da değil açık açık göstercen sopayı.. bak sinirlendim yazarken kıl oluyorum ben bunlara..

aslanı tepesine zıplayıp yelelerinden tutmak suretiyle yakalayabilirsin.. yalnız düşersen sıçtın.. düşmeyeceksin.. kurulcan tepesine.. bıktırana kadar tepesinde kalman lazım.. sonra da öyle yok yelesini okşayayım kedi edeyim falan deme diğer ortalama altı burç köşelerinde yazdığı gibi.. onlar işi bilmiyorlar.. tutarlı olcaksın arkadaş.. o yeleleri öyle okşayıp sevmek yok.. kontrollü bi şekilde tutçaksın.. yoksa okşamaya başladığın bi anda atıverir seni üstünden görürsün.. bi de yer üstüne.. bu tarz vakalara şahit olmuşluğum var.. sonu çok kanlı oluyor emin ol.. ona göre yani.. aslanı okşamak yok..

kovaya elinde her hangi bir şeyle yaklaş at basketi.. kova doldu mu tamam.. o derece dolmaya meraklı bunlar.. kendini de atsan oluuur, para da atsan oluuur, ıvır zıvır da atsan olur..  yeter ki doldur kovayı.. boşaldığı an niye boşum lan ben diye sağa sola bakınmaya başlarlar.. başka bişey atan yok mu diye etrafı kesmeye başlarlar hemen.. ilgiyi eksik etmeyeceksin bunlardan.. öyle yani.. kovayla uğraşmak zor..

teraziye biniciyle yaklaşacaksın.. önce ayarlarını boz, sonra koy biniciyi.. biniciyi çıkarırsa sıçar.. bütün dengesi bozulur.. aha da muhtaç ettin kendine..  bi de bunlar böyle denge timsaliymiş gibi dolanırlar etrafta.. inanma ya.. rüzgar esse dengeleri bozluyor.. bi kantar değiller yani.. arada kavga et yanlış tartıyorsun diye.. ayarların bozuk de.. moralini boz.. sonra bak gel düzeltçem de.. öyle öyle salak et bunu.. sana muhtaç olsun.. 

..

kaldı ikizler ve oğlak.. diğer bir değişle deli ve it burcu..

bu ikisinde başarısız olduğum için bunlar hakkında yazmayayım bari.. gerçi başta bunları da yakalamıştım ama sonra nasıl olduysa olmadı.. o yüzden kendimi başarısız sayıyorum.. ilginç şekilde bu ikisini yakalayabilenleri de görmedim.. hiç örneği yok resmen.. o yüzden  bu ikisini yazamıyorum arkadaş..


..


burçlarla ilgili üşenmeden bu kadar saçmaladıktan sonra günün asıl anlam ve önemine değinmek istiyorum:


..

yine bayram geldi..

yine bir bayram geldi çattı.. yine cevabını merak etmediğimiz nasılsınız iyi misiniz ler, kaça gidiyordu hangi alanı seçecektiler... bunlara karşılık iyiyiz siz nasılsınızlar, aslında çok zeki ama hiç ders çalışmıyorlar, bilmem kimlerin hali dumanmış evlerine haciz gelmiş yaaaa lar.. bunun üzerine biz de iyiyiz işte yuvarlanıp gidiyoruzlar, biraz daha büyüsün akıllanırlar, ki daha ne kadar büyüyecek eşşek kadar olmuş terörist kılıklı veletler diye iç geçirmeler, anneye bilmem kimler bizim neyimiz oluyordu diye çaktırmadan sormacalar...

ondan sonracığıma..

misafir ziyaretleri bitiminde yeni birinin gelme ihtimalinden dolayı yine kaygılı bekleyişler.. akşama doğru artık kimse gelmez rehavetiyle bir koltuktan diğerine yuvarlanırken aniden çalan zille birlikte panik halinde odaya koşup giyinmeye çalışmacalar.. zili çalanın nadiren kapıdan bayramlaşmak için gelen komşular ya da çocuklar olması durumunda aynı anda gelen sevinç ve durdurulamaz küfretme refleksi.. 'sıçayım' şeklinde..

işte bayram böyle bir şey..

yani daha nasıl anlatabilirim ki sana bayramın ne olduğunu, nasıl yaşandığını.. gerçi sormadın ama neyse.. ben yine de anlatmak istedim..

iyi bayramlar arkadaş..