20 Aralık 2015 Pazar

otur oturduğun yerde

yersin sopayı

heheh

..

ah arkadaş ah..

ne çok uyuşturuyoruz kendimizi...

diziler filmler hatta kitaplar... kitaplar normalde kutsal muamelesi görür, laf edeni döveriz kategorisindedirler ama bence onlar bile.. roman falan olanlar özellikle..

..

bazen bir şey izlerken pat diye durduruyorum.. ööyle baktığımı fark ediyorum. sadece bakıyorum lan diyorum.. tabi işin aslı öyle değil. izlerken zihinsel süreçler bilmem neler falanlar falanlar oluyor da.. tabii ki demek istediğim o değil..

yani çıkıp yaşamak lazım gibi geliyor o an.. ama yaşasan napçan diyorsun.. zaten çoğu insanın bir bilemedin iki gün tatili var.. insanlar eşşekler gibi çalışıyorlar.. yoruluyorlar..azcık zaman kalıyor kendisi ve eşi dostu için..

..

insanoğlu hayatını ne kadar sade ve uyaransız hale getirmiş..

bence insanların belli düzeyde bi uyarana ihtiyacı var sağlıklı yaşayabilmesi için.. yani tabi öyle.. bence dedim de zaten öyle.. ama şunu demek istiyorum yani, bence bu şart...

hani nasıl bi elemanı kapkaranlık sessiz ve kimsenin olmadığı bir mekana kapatmışlar.. en sonunda kendi uyaranlarını kendisi üretmeye başlamış.. görüntüleri sesleri kendisi yaratmaya başlamış..

işte onun gibi..

bence insanoğlu böyle kıçının üstüne oturup mal oğlu mal gibi yaşamaya uygun değil.. aslında daha fazla aksiyon olmalı hayatımızda.. daha fazla heyecan olmalı..

renklerimiz bile soldurulmuş.. giydiğimiz kıyafetler bile mat koyu.. onlar bile bi uyaran neticesinde ve etkisi düşürülmüş..

evlere bak hep bembeyaz.. salon takımları vs .. şıklıktan yıkılıyoruz falan..

ama bi de tv dizilerindeki evlere bak.. zenginli olanları demiyorum da özellikle amerikan sitcom olanlarda falan ve yerli sitcomlarda da.. renk cümbüşü.. hatta zenginli dizilerdeki renkler de bizimkilerden iyidir..

sonra kıyafetler daha iddialı falan.. oysaki çoğu insan sıradan giyinir..

sonra bir sürü entrika döner dizilerde.. oysaki bizim hayatlar sütlimandır genelde..

bir sürü aksiyon yaşanır.. yine dediğim gibi bizim hayatlar ot geldik ot gidiyoruzcasına sakindir.. otururuz kıçımızın üstüne hareketsiz biçimde dizi izleriz..

sende hareketsiz biçimde bunları okuyorsun bu arada :)

oku oku..

hiç mi bir şey okumıcaz izlemicez canıııım..

..

yani sanki resmen birileri düşünmüş.. ulan bu insanları it gibi çalıştırıyoruz.. ama böyle delirebilirler.. en iyisi bunlara gazlarını alacak bir şeyler yapalım demişler sanki..

yani belki böyle çıkmamıştır diziler filmler piyasaya.. sanat vs bıdı  bıdı tamam da.. bu kadar sektör haline gelebilmesi falan sanki birilerinin de önerisiyle destek görmüş gibi geldi bi an.. sabah sabah komplodan ölcem..

sanki ihtiyacımız olan o gerekli  uyarılmışlık düzeyine izleyerek ulaşalım da böylelikle daha çok çalışalım daha az yaşayalım ve buna isyan etmeyelim diye ayarlanmış gibi her şey..

heyecanlanmamız mı lazım.. patlat aksiyon filmini.. daha fazla romantizim mi yaşamamız lazım.. patlat bi bölüm daha..

ihtiyacımız olan her şeye daha kolay ve daha kısa sürede sadece izleyerek ulaşıyoruz arkadaş..

..

sen bana bakma..

ben böyle sallıyorum bi tarafımdan..

ama sanki çıkıp yaşayabilsek daha iyi...

ama uyuşmuş gibiyiz işte..

çıksak daha fazlasını isticez.. gerçekten yaşamak için zaman lazım çünkü..

e o da olmaz..

..

en iyisi hepiniz malsınız adlı dizinin ikinci sezonuna başlayayım ben..

si yuuu

16 Aralık 2015 Çarşamba

dolmayan çukur yapmışlar

ah arkadaş ah..
 
bu samimi salı gecesinde yine ayaklarım ağrımakta.. 
 
bugün yine toplumun kanayan yarasına parmak basmak istiyorum: topuklu ayakkabı.
 
aslında toplumun kanayan yarası babet denen uzakdoğu terk çarıklardı ama bu aralar yeni bir kanayan yara buldum.. o da topuklu ayakkabı arkadaş..
 
nedir çektiğimiz bu topuklu ayakkabılardan.. sen şimdi diyeceksin ki bu olsa olsa kadınların kanayan yarası olur.. ama değil işte.. öyle değil.. bir kadının ayaklarını ağrıtmak tüm insanların ayaklarını ağrıtmaktır.. bilmiyor musun sen bunu? kadının ayakları ağrırsa kim yapacak yemeği? kim yapacak ütüyü? kim bakacak çocuğa? kim ne diyorum lan ben?
 
pardon yine içimdeki über geleneksel fedakar kadın dışarı çıkar gibi yaptı bi an.. artık bu görevler paylaşılıyordu doğru.. unutmuşum pardon..
 
pardon falan değil lan işte... bak genel bir sistem aksaması olur kadınların ayakları ağrırsa.. bunu buraya yazıyorum... yazdım.
 
ayaklarımız önemli ulan!

..
 
hayır yani çok mu zor şu ayakkabıların tabanlarını ortopedik yapmak..
 
arkadaş benim şu hayatta anlamadığım 2 şey var.. geri kalan her şeyi çözdüm.
 
1. neden tuvaletler evlerin dış cephesinde yer almıyor? bunu dış cephe kıymetli dimek ki diyerekten çözmüştük güya ama kabullenemiyorum arkadaş kabullenemiyorum..
 
2. neden ayakkabıların içindeki taban kısmını ayaklarımızın çukurunu dolduracak şekilde yapmıyorlar? neden bütün vücudumuzun ağırlığı ayağımızın ön ve topuk kısmına binmek zorunda kalıyor? doldursana kardeşim şu çukuru da.. çok mu zor ya.. ayakkabıların estetiği mi bozuluyor anlamıyorum ki..
 
hayır çukur varsa tümsek de olması lazım.. değil mi yani? yanlış düşünüyorsam yanlış düşünüyorsun de.. yanlışsın deme acayip sinir olurum.. yanlışsınmış... ne sinir bozucu bi kelime lan bu..
 
..
 
ne diyordum.. hah çukur tümsek..  yani tabi bazı ayakkabılar topuklu da olsa gerçekten çok rahat oluyor.. haklarını yemeyeyim yani.. var öyle ayakkabılar.. bana da denk gelmişti.. ne güzel günlerdi..
 
ama maalesef sonuç olarak çoğu ayakkabının tabanlar hep düz ve rahatsız.. yani cidden bak ayağın ön ve arkası, hatta topuklu ayakkabılarda daha çok ön taraf o kadar fazla basınca maruz kalıyor ki ondan sonra gelsin stres kırıkları gitsin..  bulamadım burayı..
 
yetkili birileri bu işe bi el atmalı..
 
..
 
ben bu sorunu tartışma oturumları düzenlemek suretiyle sağda solda dile getirdiğimde neler neler demediler.. vay efendim topuklu ayakkabının tabanını doldursan da öne basınç olurlar mı ararsın, herkesin çukuru bir mi kiler mi ararsın..
 
şaka lan şaka.. tartışmaya açmadım bu konuyu.. kendi kendime düşündüm.. bu itirazlar da kendi kendime yaptığım itirazlardı.. hayır deli değilim.
 
görüşlerimi test etmek için karşıt görüş geliştiriyorum arkadaş.. bilimsel takılıyoruz şurda..
 
..
 
kendi kendime etmiş olduğum birinci itiraza bakalım..
 
soru: topuklu ayakkabılarda çukurlar için tümsek yapsak da gerçekten yine basınç önde mi oluşur?
cevap: sanmıyorum.

hehe.. sahi  bak ceyoda topuklu bir bot denemiştim yine bu ortopedik olmayan ayakkabılara lanet ettiğim bir anda.. topuğu çok yüksek değildi.. e doğal olarak yani ceyo lan orası..  neyse 6 cm falan vardı ama yine de sanki.. hadi 5 olsun... gayet rahattı ya.. tümsekli falan.. en sevdiğimden.. ama çok sade gelmişti almamıştım.. e tabi sade olacak lan ceyo orası..

ama sonra baktım tekrar bulamadım.. vay arkadaş hemen de satılmış..

ikinci soruya geçelim..

soru: senin çukurun benimkiyle bir mi?
cevap: nereden bileyim arkadaş.. ayak çukuru uzmanı mıyım ben?

şaka yaptım lan biliyorum bunun cevabını.. değil arkadaş değil.. herkesin çukuru kendine.. benim çukurum biraz fazla gibi mesela.. o yüzden de diğer insanlardan daha çok ağrı çekiyor olabilirim.. neyse işte o yüzden de sonuç olarak benim tümseğim bana senin tümseğin sana olmalı mantıken.. ama hepimizin ayağının kalıbını alıp tek tek çukur ölçümü yapamayacağımıza göre esnek bi malzeme falan koyarız o halde arkadaş..  bu ortopedik ayakkabıcılar nasıl ayarlıyor sanki o tümsekleri?  sahi ben tabanlık mı yaptırsam yahu? sığar mı acaba ayakkabılarıma.. neyse sonuç olarak bu noktada tümsek için malzeme önemli diyor ve gece gece neden böyle saçma sapan şeyler yazıyorum diye merak ediyorum tam şu anda.. hayır hadi düşündüm bunları ama niye yazıyorum? ne geçicek elime bunu yazınca?

valla acıdım şimdi kendime ya.. resmen daha iyi bi işim yok.. yok ki gelmişim buraya o çukur senin bu tümsek benim biyoloji terk terk konuşuyorum..

vay arkadaş..

işte şimdi moralim bozuldu..

..

neyse gidiyorum..

çukuruna dikkat et..
 
ig
 

1 Aralık 2015 Salı

dünyanın en güzel yiyecekleri

vay arkadaş ya..

çok değil daha bir sene önce çayına şeker atmayıp baklavayı iskenderi löp löp götüren insanlarla hunharca dalga geçen ben... aynı duruma düşmedim merak etme..

ne yicem lan baklava iskender falan.. hayvan mıyım ben? oha ya.. dünyanın en güzel 3 şeyinden 2sini yemeyi hayvanlık ilan ettim ya yuh bana..

..

yalan söyledim ya aynı duruma düştüm..

..

şimdi şöyle oldu.. ben de bu şeker denen en tatlı zehri (karatay başgana selam olsun) artık hayatımdan yavaş yavaş çıkarmam gerektiğini idrak ettim nihayet..  fakat küt diye bırakamadım.. önce çaya attığım şeker miktarını yavaş yavaş azaltmaya başladım.. sonra çayın yanında tatlı bir şey varsa hiç atmamaya başladım falan.. en sonunda tatlı bir şey yoksa bile şekersiz içebilmeye başladım..

çok değil daha dün farkettim tamamen şekersiz içebildiğimi.. bugün de teyit edince dedim ki olmuş bu iş.. başarmışım...

fakat bırakma aşamasında işte çayın yanında şerbetli tatlıları götürmedim değil yani.. götürdüm mü götürdüm.. o sırada o acıyarak kınadığım, geri zekalı ilan ettiğim insanların günahlarını aldığımı farkettim bak.. yani geçen seneki halim bugüne ışınlanabilseydi ve beni tatlı yiyip yanında şekersiz çay içerken görseydi, sen de mi lan geri zekalı derdi yani.. ama brütüs demezdi..

gelelim iskender kısmına.. şekeri kıstığımdan mıdır nedir bir iştah açılması yaşadım bir süre ki sorma.. hayır sigarayı mı bırakıyoruz şekeri mi bırakıyoruz anlamadım yani o derece..

sonra işte gelsin iskenderler gitsin pideli köfteler.. hayvanın önde gideni gibi yiyorum.. dünyanın en güzel 3 şeyinden 2 si temel besin gıdam oldu o derece..

şaka lan şaka.. temel besin gıdam olur mu bunlar hiç.. temel besin gıdam mercimek ve çiğ köftedir benim.. dünyanın en güzel 3 şeyinden 2 sidir bunlar benim için..

..

işte hal böyle olunca çıktım tartıya bir baktım.. göremedim eğildim de öyle baktım sonra.. gözlerim mi bozulmuş lan diye düşündüm falan.. neyse bi baktım 50 kiloya çok yaklaşmışım...

annemin yıllardır beni 50 kilo yapma hayalleri sonunda gerçek mi olacaktı yoksa?

hayır tabii ki...dün tekrar baktım 48buçuğum.. arkadaş bi günde bi kilo nasıl oynuyorum lan? tuvalete bi kilo mu bırakıyorum anlamıyorum ki.. yanlış mı baktım yoksa falan diye düşünürken iskenderler geldi masaya...

..

bugün bi tartıldım 51 kiloyum..

..

neyse bayaa bi konudan saptım ettim bir şeyler oldu ama sonuç olarak kul kınadığını yaşamadan ölmezmiş arkadaş.. işte böyle yani.. ben de öküz gibi yiyip şeker ikram ettiklerinde "şekersiz içiyorum" diyenlerdenim artık.. nasıl olduysa ben de o şekersiz çay içip bibuçuk iskender yiyen insanlara benzedim bi anda.. bibuçuk yemedim tabii ki lan manyak mısın?

..

sonra ne bileyim kıymalı karnabahar falan yedim.. kase kase mercimek çorbası içtim.. bunların benim için dünyadaki en güzel 3 yiyecekten 2si olduklarını söylememe gerek var mı bilmiyorum.. özüme döndüm yani biraz biraz..

sonra tartıldım 49..

sonra accık geri bastım 48ler.. ileri gidiyorum 50 yi geçiyorum falan..

gizem çözüldü yani..bi kilo sıçmıyormuşum..

ama şu anki sorunum da hangi kiloda olduğumu bilmiyor oluşum...

yani şimdi çay ikram etseler "yok şeker almıyım" derim.. ama ne bileyim az önce bol cevizli kabak tatlısı yedim falan.. gündüz de peynirli makarna yemiştim.. bunlar dünyadaki en güzel 3 yiyecekten 2si değil ama..

çünkü dünyanın en güzel 3 yiyeceği şunlardır:

1. hamsi tava,
2. bol zeytinyağlı, limonlu sarımsaklı deniz börülcesi salatası,

bu arada sarımsak demişken...

çok değil daha çocukken biz bunun doğru yazılışını sarmısak diye öğrenmiştik.. ama nasıl olduysa sarımsak olmuş falan.. 

hala alışamıyorum arkadaş..

sarımsak ne ya..