an itibariyle ekşi sözlüğe küsmüş bulunmaktayım..
an itibariyle diye entry giren ergenlerin arasında ne işim vardı lan benim zaten..
yeniden çaylak olmuşum.. hem de lanetlenmişim..
oha ya..
..
artık bütün eserlerimi ve başyapıtlarımı bloğuma yazıcciğim..
küsmük..
28 Ocak 2012 Cumartesi
25 Ocak 2012 Çarşamba
bi sus gözünü seveyim..
aynı hikayeyi tekrar tekrar anlatan insanlar vardır ya hani..
şirindir lan onlar..
hatta yaşlı insanlardır bir ihtimal..
hayatlarında fazla bir heyecan olmadığından mütevellit defalarca maceralarını anlatırlar, her seferinde aynı heyecanı yaşarlar.. zira yaşlıdırlar.. diyelim ki değiller, o zaman da yaşlı insanlarla hasbelkader ziyadesiyle haşır neşir olmuş olabilirler keza üzüm üzüme benzer.. hatta boynuz kulağı geçer.. lakin çok da kızmamak lazım gelir.. velev ki yaşlılar, zinhar kızmamak gerekir.. tebessüm ederek ala alaaaa diyelim, sırtlarını sıvazlayalım yaşlılarımızın..
muhteşem yüzyıl izleye izleye farsça konuşmazsa ölecek hastalığına yakalandım iyi mi..
şirindir lan onlar..
hatta yaşlı insanlardır bir ihtimal..
hayatlarında fazla bir heyecan olmadığından mütevellit defalarca maceralarını anlatırlar, her seferinde aynı heyecanı yaşarlar.. zira yaşlıdırlar.. diyelim ki değiller, o zaman da yaşlı insanlarla hasbelkader ziyadesiyle haşır neşir olmuş olabilirler keza üzüm üzüme benzer.. hatta boynuz kulağı geçer.. lakin çok da kızmamak lazım gelir.. velev ki yaşlılar, zinhar kızmamak gerekir.. tebessüm ederek ala alaaaa diyelim, sırtlarını sıvazlayalım yaşlılarımızın..
muhteşem yüzyıl izleye izleye farsça konuşmazsa ölecek hastalığına yakalandım iyi mi..
24 Ocak 2012 Salı
düzgün sorsana şu soruyu kardeşim
az önce oturmuş annem babam ben kim milyoner olmak ister'i izliyoruz ve soru şu:
ilk sayfasında "bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti" cümlesi yer alan orhan pamuk' un ünlü romanı hangisidir?
cevap yeni hayat çıktıktan sonra babam bana baktı ve gözleri parlaya parlaya:
"o.. o kitap bizde var.. son sayfasını sorsaydı bilecektim.. çünkü sadece son sayfasını okumuştum.. ama ilk sayfasını sordu.. son sayfasını sorsaydı bilirdim.." dedi.
nasıl bir adamsın sen baba ya..
ilk sayfasında "bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti" cümlesi yer alan orhan pamuk' un ünlü romanı hangisidir?
cevap yeni hayat çıktıktan sonra babam bana baktı ve gözleri parlaya parlaya:
"o.. o kitap bizde var.. son sayfasını sorsaydı bilecektim.. çünkü sadece son sayfasını okumuştum.. ama ilk sayfasını sordu.. son sayfasını sorsaydı bilirdim.." dedi.
nasıl bir adamsın sen baba ya..
21 Ocak 2012 Cumartesi
güneşin izinde
çook eskiden cine 5 te izlediğim bir film vardı, ismi güneşin izinde olarak çevrilmişti.. hiç unutmuyorum bu filmi..
hasta bir mahküm vardı, genç biriydi, fenalaşınca bunu hastaneye getiriyorlardı ve bu hastaneden bir tane doktoru rehin almak suretiyle kaçıyordu..
sonra olaya kızıl derililer falan dahil oluyordu böyle kutsal göl gibi birşey arıyordu bu çocuk iyileşmek için..
yolculuk boyunca doktorla aralarında bir bağ oluşuyordu sanki, bir dinlenme yerinde omlet söylüyorlardı fakat doktor pimpirikten yiyemiyordu, çocuk hem kendininkini hem doktorunkini yiyordu, doktora da havuç getiriyordu garson, o da havucu yiyordu..
böyle de garip bir filmdi..
hasta bir mahküm vardı, genç biriydi, fenalaşınca bunu hastaneye getiriyorlardı ve bu hastaneden bir tane doktoru rehin almak suretiyle kaçıyordu..
sonra olaya kızıl derililer falan dahil oluyordu böyle kutsal göl gibi birşey arıyordu bu çocuk iyileşmek için..
yolculuk boyunca doktorla aralarında bir bağ oluşuyordu sanki, bir dinlenme yerinde omlet söylüyorlardı fakat doktor pimpirikten yiyemiyordu, çocuk hem kendininkini hem doktorunkini yiyordu, doktora da havuç getiriyordu garson, o da havucu yiyordu..
böyle de garip bir filmdi..
20 Ocak 2012 Cuma
gitti saçlarığığığığığmmm......
özene bezene uzattığım saçlarımı çat diye kestirdim bugün..
yok lan özene bezene uzatmadım.. hatta daha kötüsü düzleştiricide yaka yaka uzattım, fırınlaya fırınlaya uzattım..
neyse işte bir şekilde uzamış bulunan saçlarımı kısacık kestirdim bugün..
sonunda bağırmak istedim kuaföre "ben mi dedim lan sana bu kadar kısa yap diye?!!! ben mi dedim haa!" diye.. fakat ben dediğim için bağıramadım..
niye dedim lan?
valla ne oluyorsa bu kuaför salonlarına adım atmamla kişilik çoğalması yaşıyorum, bir yanım "hayır çok kısa olacak yapma" derken diğer yanım "yap lan yap, kestir, kökü sende nasıl olsa biraz kafan hafiflesin hadi hadi hadi" diyor sürekli..
bu yüzden iki yılda bir falan giderim ben bunlara.. 2 yıllık masrafım 15 lira yani.. hehe..
bir de böyle garip bir takıntıları var bu kuaförlerin.. illa son anda herşeyi bozacaklar.. mesela ustura kesimiyle çok güzel saç modelleri yapıyorlar önce -o kadar ki ben vay be süper oldu böyle diyorum tam içimden- bu sefer uçlarını düzeltmek için makasla dalıyorlar ve ortaya çipçirkin birşey çıkıyor..
öyle güzeldi uçları üçgen üçgen saçlar oysaki..
bazen dile getiriyorum bu isteğimi, "iyi sanki böyle" diyorum, o da diyor ki "yok, hizalıcam"..
hizalama be..
lütfen ya..
yok lan özene bezene uzatmadım.. hatta daha kötüsü düzleştiricide yaka yaka uzattım, fırınlaya fırınlaya uzattım..
neyse işte bir şekilde uzamış bulunan saçlarımı kısacık kestirdim bugün..
sonunda bağırmak istedim kuaföre "ben mi dedim lan sana bu kadar kısa yap diye?!!! ben mi dedim haa!" diye.. fakat ben dediğim için bağıramadım..
niye dedim lan?
valla ne oluyorsa bu kuaför salonlarına adım atmamla kişilik çoğalması yaşıyorum, bir yanım "hayır çok kısa olacak yapma" derken diğer yanım "yap lan yap, kestir, kökü sende nasıl olsa biraz kafan hafiflesin hadi hadi hadi" diyor sürekli..
bu yüzden iki yılda bir falan giderim ben bunlara.. 2 yıllık masrafım 15 lira yani.. hehe..
bir de böyle garip bir takıntıları var bu kuaförlerin.. illa son anda herşeyi bozacaklar.. mesela ustura kesimiyle çok güzel saç modelleri yapıyorlar önce -o kadar ki ben vay be süper oldu böyle diyorum tam içimden- bu sefer uçlarını düzeltmek için makasla dalıyorlar ve ortaya çipçirkin birşey çıkıyor..
öyle güzeldi uçları üçgen üçgen saçlar oysaki..
bazen dile getiriyorum bu isteğimi, "iyi sanki böyle" diyorum, o da diyor ki "yok, hizalıcam"..
hizalama be..
lütfen ya..
10 Ocak 2012 Salı
ölümlü dünyada ölünür tabi.. ya ne yapacağıdık..
ölüm ölüm dediğin nedir gülüm.. ehehe
..
ölmek yok olmak ne acayip bir şey..
hakkında yazacak çok şeyim varmışçasına birden yazmaya giriştim ama dakikalarca hiçbir şey yazamadan kaldım böyle.. sanırım hakkında hiçbir şey bilmiyorum.. kim biliyor ki zaten..
sahi nasıl bir şey bu ölüm? acaba nasıl.. sen nasıl tanımlıyorsun mesela.. ne düşünüyorsun ölmek hakkında.. hiç düşündün mü öleceğin anı? insanlar düşünüyorlar mı lan bu konuda? ben mi düşünüyorum bir tek? manyak mıyım ben?
..
insan ölümü ancak başkalarının ölümlerinden çıkarabildiği kadarıyla anlayabilir heralde.. onun ölümünün sana hissettirdikleriyle ölümü açıklamaya çalışırsın değil mi.. ölürken nasıl hissetti acaba diye düşünüp kendini onun yerine koymaya çalışırsın..
acı mı hissetti? uyuşukluk mu hissetti? mutlu mu oldu? anladı mı ölüyor olduğunu? en son ne düşündü? korktu mu? ne oldu? bir yere gidiliyor mu? yoksa boşluk mu? hiçlik mi? uykuya dalar gibi mi?
ölüm bu kadar acayip birşeyken; yani o kadar ki beyin ölümü gerçekleşti o yüzden öldü şeklinde açıklanabilirken, bir taraftan da bütün değerleri normaldi ama öldü şeklinde açıklanamama durumu var ki o asıl beni benden alan..
ya bütün değerleri normal falan değildi, ya da bu insanın hakkaten ölesi gelmiş.. ya da biri öldürdü bunu..
madem bütün değerlerin normal neden ölüyorsun arkadaş?
önce doğmak zorunda kalıyorsun, sonra ölmek zorunda kalıyorsun.. hayat ne acayip..
ayrıca farkındaysan senin doğumun da ölümün de bir avuç insan dışında kimseyi ilgilendirmiyor.. öylece ölüveriyorsun.. daha neden yaşadığını bile çözememişken bir bakmışsın ölmüşsün..
ölüm var lan.. zaman akıp gidiyor..
ee ne var bunda dediğini duyar gibiyim..
ne bileyim lan işte..
..
ölmek yok olmak ne acayip bir şey..
hakkında yazacak çok şeyim varmışçasına birden yazmaya giriştim ama dakikalarca hiçbir şey yazamadan kaldım böyle.. sanırım hakkında hiçbir şey bilmiyorum.. kim biliyor ki zaten..
sahi nasıl bir şey bu ölüm? acaba nasıl.. sen nasıl tanımlıyorsun mesela.. ne düşünüyorsun ölmek hakkında.. hiç düşündün mü öleceğin anı? insanlar düşünüyorlar mı lan bu konuda? ben mi düşünüyorum bir tek? manyak mıyım ben?
..
insan ölümü ancak başkalarının ölümlerinden çıkarabildiği kadarıyla anlayabilir heralde.. onun ölümünün sana hissettirdikleriyle ölümü açıklamaya çalışırsın değil mi.. ölürken nasıl hissetti acaba diye düşünüp kendini onun yerine koymaya çalışırsın..
acı mı hissetti? uyuşukluk mu hissetti? mutlu mu oldu? anladı mı ölüyor olduğunu? en son ne düşündü? korktu mu? ne oldu? bir yere gidiliyor mu? yoksa boşluk mu? hiçlik mi? uykuya dalar gibi mi?
ölüm bu kadar acayip birşeyken; yani o kadar ki beyin ölümü gerçekleşti o yüzden öldü şeklinde açıklanabilirken, bir taraftan da bütün değerleri normaldi ama öldü şeklinde açıklanamama durumu var ki o asıl beni benden alan..
ya bütün değerleri normal falan değildi, ya da bu insanın hakkaten ölesi gelmiş.. ya da biri öldürdü bunu..
madem bütün değerlerin normal neden ölüyorsun arkadaş?
önce doğmak zorunda kalıyorsun, sonra ölmek zorunda kalıyorsun.. hayat ne acayip..
ayrıca farkındaysan senin doğumun da ölümün de bir avuç insan dışında kimseyi ilgilendirmiyor.. öylece ölüveriyorsun.. daha neden yaşadığını bile çözememişken bir bakmışsın ölmüşsün..
ölüm var lan.. zaman akıp gidiyor..
ee ne var bunda dediğini duyar gibiyim..
ne bileyim lan işte..
8 Ocak 2012 Pazar
günah çıkarmak istiyorum peder bey
öhöm..
henüz ilk okul ikiye geçmiştim ve şehrin göbeği sayılabilecek kadar toprak yoksunu bir yerden, kümesleri, hayvanları falan olan müstakil evlerin yanına kurulmuş apartmanlar diyarına taşınmıştık.. her taraf alabildiğine bataklık, taş toprak, çimenlik çayırlık falan kaynıyordu o zamanlar.. müstakil evlerdeki çocuklar, biz apartman çocuklarından pek hazzetmeseler de (hatta bir ara çete savaşları çıkmıştı aramızda ama o başka bir anı konusu) içlerinden biri bizim arkadaşımızdı.. arzu'ydu adı..
birgün benden 1,5 yaş büyük olan abim ve ben can sıkıntısından olsa gerek arzuların evinden civciv alıp sevmek istedik.. gittik bu isteğimizi dile getirdik fakat -olayın tam olarak nasıl bu şekilde geliştiğini hatırlamıyorum- civciv yerine bir adet piliçle muhatap olmuştuk.. piliç devamlı kaçışıyordu ve bu yüzden hayvanı rahat rahat sevemiyorduk sanırım.. o nedenle abim, ben ve arzu birlik olup pilici kaptığımız gibi bizim eve götürdük.. eve götürürken bir de asansöre bindirdik hatta.. biraz atarlanır gibi olmuştu asansörde.. ama daha çok şaşkıncaydı.. hayvanın o hallerini hatırladıkça üzülüyorum lan.. ama asıl acı kısmı burası değil..
pilici eve getirdikten sonra balkona çıkardık ve orada bu hayvanla artık nasıl oynadıysak -yada tamamen içgüdüsel nedenlerden- çılgına dönüp attı bu kendini ikinci kattan aşağıya.. gerçi uçar gibi oldu ama sonuç olarak yere çakıldı.. :/
aslında hafif bir iniş yapmış gibiydi ama indiği yerde öylece kalakaldı.. biz de öyle mal gibi bakakaldık ardından.. sonra hemen aşağıya koşturduk ve bunu kaptığımız gibi tekrar yukarı.. çünkü ayağı kanıyordu.. tentürdiyot falan sürmeliydik.. fakat banyoda devam eden uçuşmalı pansuman maceramız da tam bir başarısızlıkla sonuçlandı..
pilicin uçarken tüy darbeleriyle sanatsal bir şov yaparcasına banyo duvarlarının büyük bir kısmını tentürdiyot ile boyaması sonucu, vaziyetin annem tarafından değerlendirileceği andan ve hatta belki o aşamada piliçten bile gerçek anlamda korktuğumuz için olsa gerek pilici ait olduğu ortama bırakması üzere arkadaşımız arzu'ya verdik ve akşam da annemden azarımızı yedikten sonra hiçbir şey olmamışçasına hayatımıza devam ettik..
ne biçim çocuklarmışız lan..
ama günah çıkardığım iyi oldu.. şimdi kendimi daha iyi hissediyorum hehe:)
neyse işte bu da böyle de kınamalık bir anımdır..
kına çabuk..
henüz ilk okul ikiye geçmiştim ve şehrin göbeği sayılabilecek kadar toprak yoksunu bir yerden, kümesleri, hayvanları falan olan müstakil evlerin yanına kurulmuş apartmanlar diyarına taşınmıştık.. her taraf alabildiğine bataklık, taş toprak, çimenlik çayırlık falan kaynıyordu o zamanlar.. müstakil evlerdeki çocuklar, biz apartman çocuklarından pek hazzetmeseler de (hatta bir ara çete savaşları çıkmıştı aramızda ama o başka bir anı konusu) içlerinden biri bizim arkadaşımızdı.. arzu'ydu adı..
birgün benden 1,5 yaş büyük olan abim ve ben can sıkıntısından olsa gerek arzuların evinden civciv alıp sevmek istedik.. gittik bu isteğimizi dile getirdik fakat -olayın tam olarak nasıl bu şekilde geliştiğini hatırlamıyorum- civciv yerine bir adet piliçle muhatap olmuştuk.. piliç devamlı kaçışıyordu ve bu yüzden hayvanı rahat rahat sevemiyorduk sanırım.. o nedenle abim, ben ve arzu birlik olup pilici kaptığımız gibi bizim eve götürdük.. eve götürürken bir de asansöre bindirdik hatta.. biraz atarlanır gibi olmuştu asansörde.. ama daha çok şaşkıncaydı.. hayvanın o hallerini hatırladıkça üzülüyorum lan.. ama asıl acı kısmı burası değil..
pilici eve getirdikten sonra balkona çıkardık ve orada bu hayvanla artık nasıl oynadıysak -yada tamamen içgüdüsel nedenlerden- çılgına dönüp attı bu kendini ikinci kattan aşağıya.. gerçi uçar gibi oldu ama sonuç olarak yere çakıldı.. :/
aslında hafif bir iniş yapmış gibiydi ama indiği yerde öylece kalakaldı.. biz de öyle mal gibi bakakaldık ardından.. sonra hemen aşağıya koşturduk ve bunu kaptığımız gibi tekrar yukarı.. çünkü ayağı kanıyordu.. tentürdiyot falan sürmeliydik.. fakat banyoda devam eden uçuşmalı pansuman maceramız da tam bir başarısızlıkla sonuçlandı..
pilicin uçarken tüy darbeleriyle sanatsal bir şov yaparcasına banyo duvarlarının büyük bir kısmını tentürdiyot ile boyaması sonucu, vaziyetin annem tarafından değerlendirileceği andan ve hatta belki o aşamada piliçten bile gerçek anlamda korktuğumuz için olsa gerek pilici ait olduğu ortama bırakması üzere arkadaşımız arzu'ya verdik ve akşam da annemden azarımızı yedikten sonra hiçbir şey olmamışçasına hayatımıza devam ettik..
ne biçim çocuklarmışız lan..
ama günah çıkardığım iyi oldu.. şimdi kendimi daha iyi hissediyorum hehe:)
neyse işte bu da böyle de kınamalık bir anımdır..
kına çabuk..
7 Ocak 2012 Cumartesi
hastalık hastası olmak yada olmamak
dalga geçilmemesi gereken birşeymiş bu.. ben geçtim günümü gördüm..
sağdan soldan duyduğun bir hastalığı araştırmak üzere internette masumca gözüken yorumları falan okurken bir anda bütün benliğini ele geçirebilir.. ne olduğunu anlamazsın bak yemin ediyorum.. üstüne bir de anksiyeteyle birleşip ağzına sıçar.. demedi deme.
sen..
eğer ki bir hastalık hastası adayıysan sana naçizane tavsiyelerim olacak.. iyi oku.. hatta çıktısını al..
bak arkadaşım sen sen ol hastalıklarla ilgili hiçbir şey okuma.. doktorlar fazla birşey anlatmayınca da "ya neden kestirip attı, insan biraz anlatır.." tarzı bilmiş yorumlarda bulunma.. nasıl olsa ne kadar araştırırsan araştır onun bildiğinden daha fazla şey bilemeyeceksin, o biliyor gereksiz yere panik yapacağını belki, o yüzden bilmen gereken kadarını anlatıyor..
biliyorum araştırmacı bir ruhun var ama bizzat tecrübelemiş bir insan olarak söyleyebilirim ki; araştırma, araştırdıkça sıra sana gelmese bile sen geldi sanacaksın.. huzurun kalmayacak.. her dakka kendini dinlemeye çalışacaksın.. başta bunlar zararsız gibi gelecek fakat sonradan otomatiğe bağlayacaksın ve kendini dinlemek senin için hergün her gece yaptığın rutin bir kontrol olacak..
geceleri daha çok yapacaksın bunu çünkü gün içinde başka şeylerle uğraşıyorsun muhtemelen.. panik atak, anksiyete, histeri krizi falan artık ne bulursan sarcaksın başına.. oha.. durum bu aşamaya geldiyse sıçtın demektir.. şaka lan dur korkma hemen.. :))
..
işte böyle sevgili aday.. kulak ver bu dediklerime.. eğer bütün bunların başına gelmesini istemiyorsan hemen kapat o sağlık sitesini, bilmem ne hastalığından muzdaripler forumunu.. ha dayanamıyorsan illa araştırmak istiyorsan git doktorların başına ekşi.. ordan öğrenmeye çalış ne öğrenebileceksen.. sakın ama sakın ha netten hiçbir şey bulup okuma..
ille birşeyler okuyacaksan gel bu bloğu oku lan..
neyse.. konuya dönüyorum.. bu ne de olsa ciddi bir konu..
..
son olarak eğer ki adaylığı geçip, üstün gayretlerin sonucu hastalık hastası olmaya hak kazandıysan da her şey bitmedi korkma.. içerisine düştüğün sıçık durumdan kurtulmak için dediklerimi yap yaptıklarımı yapma yeter.. bak şimdi..
öncelikle kendini çılgın düşüncelerinle baş başa bırakma sakın.. boş kaldığın her an bir şeylere ver ilgini.. bir şeyler oku, izle, birileriyle konuş.. sürekli aklını meşgul tut.. hobiler edin.. bir şeylere sar işte.. ve iş uyumaya geldiğinde eğer yalnız bir insansan (ezik seni) bir belgesel yada söyleşi programını kısık sesle dinleyerek uykuya dal.. dinlediğin şeyi düşün yani uyumaya çalışırken..
bu kadar.. hadi geçmiş oslun..
ayrıca vah vah tüh tüh sana..
arkandan yazık la kimin çocuğuysa diyorlar.. haberin olsun..
sağdan soldan duyduğun bir hastalığı araştırmak üzere internette masumca gözüken yorumları falan okurken bir anda bütün benliğini ele geçirebilir.. ne olduğunu anlamazsın bak yemin ediyorum.. üstüne bir de anksiyeteyle birleşip ağzına sıçar.. demedi deme.
sen..
eğer ki bir hastalık hastası adayıysan sana naçizane tavsiyelerim olacak.. iyi oku.. hatta çıktısını al..
bak arkadaşım sen sen ol hastalıklarla ilgili hiçbir şey okuma.. doktorlar fazla birşey anlatmayınca da "ya neden kestirip attı, insan biraz anlatır.." tarzı bilmiş yorumlarda bulunma.. nasıl olsa ne kadar araştırırsan araştır onun bildiğinden daha fazla şey bilemeyeceksin, o biliyor gereksiz yere panik yapacağını belki, o yüzden bilmen gereken kadarını anlatıyor..
biliyorum araştırmacı bir ruhun var ama bizzat tecrübelemiş bir insan olarak söyleyebilirim ki; araştırma, araştırdıkça sıra sana gelmese bile sen geldi sanacaksın.. huzurun kalmayacak.. her dakka kendini dinlemeye çalışacaksın.. başta bunlar zararsız gibi gelecek fakat sonradan otomatiğe bağlayacaksın ve kendini dinlemek senin için hergün her gece yaptığın rutin bir kontrol olacak..
geceleri daha çok yapacaksın bunu çünkü gün içinde başka şeylerle uğraşıyorsun muhtemelen.. panik atak, anksiyete, histeri krizi falan artık ne bulursan sarcaksın başına.. oha.. durum bu aşamaya geldiyse sıçtın demektir.. şaka lan dur korkma hemen.. :))
..
işte böyle sevgili aday.. kulak ver bu dediklerime.. eğer bütün bunların başına gelmesini istemiyorsan hemen kapat o sağlık sitesini, bilmem ne hastalığından muzdaripler forumunu.. ha dayanamıyorsan illa araştırmak istiyorsan git doktorların başına ekşi.. ordan öğrenmeye çalış ne öğrenebileceksen.. sakın ama sakın ha netten hiçbir şey bulup okuma..
ille birşeyler okuyacaksan gel bu bloğu oku lan..
neyse.. konuya dönüyorum.. bu ne de olsa ciddi bir konu..
..
son olarak eğer ki adaylığı geçip, üstün gayretlerin sonucu hastalık hastası olmaya hak kazandıysan da her şey bitmedi korkma.. içerisine düştüğün sıçık durumdan kurtulmak için dediklerimi yap yaptıklarımı yapma yeter.. bak şimdi..
öncelikle kendini çılgın düşüncelerinle baş başa bırakma sakın.. boş kaldığın her an bir şeylere ver ilgini.. bir şeyler oku, izle, birileriyle konuş.. sürekli aklını meşgul tut.. hobiler edin.. bir şeylere sar işte.. ve iş uyumaya geldiğinde eğer yalnız bir insansan (ezik seni) bir belgesel yada söyleşi programını kısık sesle dinleyerek uykuya dal.. dinlediğin şeyi düşün yani uyumaya çalışırken..
bu kadar.. hadi geçmiş oslun..
ayrıca vah vah tüh tüh sana..
arkandan yazık la kimin çocuğuysa diyorlar.. haberin olsun..
5 Ocak 2012 Perşembe
obsesif kompülsif bozukluktan muzdarip takık manyak detected!!!
bir umumi tuvalette ellerini yıkadıktan sonra çeşmeyi de yıkayan ve sonra tekrar ellerini yıkayan ve ardından kapıyı açmak için ayağıyla ittiren yada bundan çekinirse mendil kullanarak açan, bundan da çekinirse serçe parmağıyla o ağır kapıyı açabilen biri kesinkez obsesif kompülsif takık manyaktır..
parmağınla gösterebilirsin böyle aha da bu diye.. valla bak çekinme..
bu var ya.. pis işlerden sorumlu olmak üzere bir parmak görevlendirir, genelde en dışta olduğu için serçe parmağı seçer.. herşeyi o parmakla yapar.. serçe parmak güreşine girerseniz seni büyük ihtimal yener..
çok manyaktır öyle böyle değil..
bi de çeşmelerin veya kapıların sensörlü olması, otobüste metroda hiçbir yere tutunmadan oturabilmek gibi küçük şeylerle mutlu olur..
sevimli de bak..
ve birçok şeyle olduğu gibi ayakkabı bağcıkları ile de derdi vardır..
yere falan değer onlar..
özünde zararsız gibi gözükse de ben yine fazla yaklaşma derim bu kişiye..
ama yine de sen bilirsin..
yaklaşırsan bir şey demez çünkü..
ellerini yıkadın mı diye sorar sadece..
olsun o kadar..
parmağınla gösterebilirsin böyle aha da bu diye.. valla bak çekinme..
bu var ya.. pis işlerden sorumlu olmak üzere bir parmak görevlendirir, genelde en dışta olduğu için serçe parmağı seçer.. herşeyi o parmakla yapar.. serçe parmak güreşine girerseniz seni büyük ihtimal yener..
çok manyaktır öyle böyle değil..
bi de çeşmelerin veya kapıların sensörlü olması, otobüste metroda hiçbir yere tutunmadan oturabilmek gibi küçük şeylerle mutlu olur..
sevimli de bak..
ve birçok şeyle olduğu gibi ayakkabı bağcıkları ile de derdi vardır..
yere falan değer onlar..
özünde zararsız gibi gözükse de ben yine fazla yaklaşma derim bu kişiye..
ama yine de sen bilirsin..
yaklaşırsan bir şey demez çünkü..
ellerini yıkadın mı diye sorar sadece..
olsun o kadar..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)