29 Aralık 2012 Cumartesi

mağara günlükleri

vay arkadaş ya..

bugün hava ne kadar da soğudu yine.. zaten neden ısınmıştı ki o?

.....

hayat ne çekilmez bir çile gibi oluyor bazen değil mi.. küçükken annem örgü örerdi.. o çile midir nedir onları kollarıma takardı, yumak yapardı.. ne bitmez çile ne bitmez ızdırap derdim.. bak kaç yaşıma geldim hala bitmedi..

çünkü bu hayat bana göre değil. çok yanlış bir zamanda doğmuşum. çok çok ama çok çok çok daha önceden doğmalıydım..

insanların hayatlarında ikincil pekiştireçlerin birincil pekiştireçlerden daha önemli olmadığı zamanlarda.. 

insanların ihtiyaçlar hiyerarşisi basamaklarının ilklerinde takıldığı zamanlarda..

yani belki çoook çok eskiden.. 

kendini gerçekleştiremeyen insanların cirit attığı dönemlerde.. ciritin milli spor olduğu dönemlerde..

belki o zaman atıma binip bir ormanda okumla yaban tavuğu falan avlardım. ceylan fazla gelir.. tavuk bulsam iyi.. sonra onu yer, üstüne de uyurdum.. ve hayat mis gibi olurdu.. çünkü ateş falan yakıp mutlu olurdum.. demek ki taş devri dönemlerindeyiz.. hayat karnımı doyurana ve ısınana kadar sorun olurdu.. hem sabun falan olmadığından öyle ay kirlendim ay pislendim falan dertlerim de olmazdı..bir tane mağaram ve iki üç tane alet edavatım olurdu belki ve çok sade ve güzel bir hayat sürerdim.. 

yada..

kışları donup lanet okurdum hayata.. sonra karşı mağaradaki çocuk diğer mağaradaki kızla diye kıskanırdım belki.. yakacak odun neyin ararken yorulurdum, hem de karşı mağaradaki çocuk diğer mağaradaki kıza yardım ettiği için üzülürdüm bir yandan.. sonra birileri gelip benim topladığım odunlardan isterdi.. kırmamak için  verirdim.. bir daha odun toplardım söve söve.. derken gece olunca biraz korkabilirdim mağara tabi orası.. bir de benim mağarada hasta babam olurdu.. onun için ot mot toplamaya çıkardım.. antibiyotikli ot bulamadığımdan ölürdü tabi adam.. aha sarımsak.. birkaç tane sarımsak verirdim ölmeden önce ama anca mağaramızı kokuturdu.. sonra yine ölürdü.. ardından yaz gelirdi..  sıcaktan mağaramdan dışarı çıkamazdım.. her yanımdan terler akarken üzerimdeki neyden yaptığımı bilmediğim kıyafetim sırılsıklam olurdu ve bir daha lanet ederdim hayata.. ve bir bakardım karşı mağaradaki çocuk diğer mağaradaki kızı yelliyor yapraklarla.. vay arkadaş ya derdim.. cık cıkladıktan sonra her sabah olduğu gibi mağaramın önünü süpürüp yaban tavuğu avlamaya ve yanına salata yapmak için birkaç yaban marulu bulmaya giderdim.. yaban tavuğu yakalamak çok zor bir şey olurdu aslında.. bütün gün at üstünde perişan olurdum.. ve kimse de bana bunun için ata binmeme gerek olmadığını söylemezdi.. polo oynar gibi yaban tavuğu peşinde koşup dururdum işte.. sonra ekip biçtiğim alanıma gider marulların böcekler tarafından istila edildiğini görürdüm.. bir kez daha lanet ederdim hayata..

kesin ikinci türlü olurdu.. yok arkadaş ya.. benim hayatım o zaman da sinir ola ola geçerdi sanırım..

..

sorun bakış açsısında aslında.. bu da başka bir yazımın konusu olur.. (böyle diyip diyip yazmıyorun hiç,başka yazı falan olmayacak yani bu konuda.) (belki de olur belli olmaz)

..


insanların hayatlarında ikincil pekiştireçlerin birincil pekiştireçlerden daha önemli olmadığı zamanlarda..
insanların ihtiyaçlar hiyerarşisi basamaklarının ilklerinde takıldığı zamanlarda.. mı?

öncelikle ifade şeklimin doğruluğundan bile emin olmamakla birlikte, eğer anlatmak istediğim şey anladığım şeyle aynıysa ve anladığım şey doğruysa -oha bu mümkün değil- yok öyle bir dünya arkadaş diyebiliriz.. 

öyle bir zaman yokmuş.. 

gördüğün gibi daha karnımı doyurmak için her gün bir sürü uğraş vermem gerekirken, zar zor bir yaban tavuğu yakalayabilirken bile daha üst basamaklarda olan sevilme, ait olma ihtiyacımı karşı mağaradaki çocuğu dikizleyerek dışa vuruyorum.. demek ki first things first.. o first thing tavuk değil benim için.. çünkü aç karnına kıskandığım da olmuştur illa ki.. ve gece dağdan kurt inecek mağarayı basacak diye korkacağıma acaba o çocuk şimdi kızın mağarasında olmasın diye endişeler içinde oluyorum.. hani korunma ihtiyacı? çocukla kızın bir arada olmaması kurdun mağaraya inmemesinden daha önemli.. hayır bu durum gerçek olsaydı da aynı şeyi düşünürdüm. hayır korkudan düşünemeyecek durumda falan olmazdım.. hayır diyorum.. kes dedim..

aynı şey pekiştireçler için de geçerli.. gördüğün gibi ben ödül olarak yaban tavuğu yerine başka şeyler tercih edebilecek seviyedeyim.. mağarada da yaşasam durum bu..

mesela biri bana ödül olarak bir haftalık tavuk vereceğine gitsin karşı mağaradaki çocuğu ayarlasın daha iyi.. hatta üstüne ben yakaladığım bütün yaban tavuklarını verirdim bile.. iki gün üç gece aç yatardım.. ama üçüncü gün artık ayı yoginin iki tepe ötedeki mağarasından binbir zorlukla aşırdığım baldan yemek suretiyle karnımı doyururdum..

ne yapayım öleyim mi?

..

buradan çeldirdiğim her türlü konu için ilgililerden yani sadece senden özür dilerim.. gün gelecek belki de "ulan ben şu bloğu okurken amma çok vakit kaybettim" diyeceksin.. pişman olacaksın.. dövüneceksin.. ama bil ki bu bloğu okumasaydın da yerine çok faydalı acayip işler falan yapmayacaktın.. o yüzden saçmalamanın alemi yok..

böyle yaparsan bir sana bir de "günde 8 saat uyuyarak hayatımızın üçte birini uyuyarak geçiriyoruz" diyenlere uyuz olurum.. şu anlık sadece onlara uyuz oluyorum..

..

ben bi film izleyeyim.. sonra da 10 saat kadar uyuyayım.. hehe

seyo ma friend

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder