1 Aralık 2014 Pazartesi

gecenin olayı..






karanlık ve soğuk bir geceydi.. yatağımdan sessizce kalktım.. yavaşçacık odamın kapısını açtım, tiz bir gıcırtı içimi ürpertti.. etrafta kimse yoktu.. herkes uyuyor olmalıydı.. odalar dışında hiçbir yeri ısıtılmayan evimizin soğuk ve karanlık koridorlarında hızlı adımlarla ilerledim.. soğuğun içime işlediği sırada nihayet mutfağa vardım.. 

acıkmış bir insanın bu saatte yapabileceği tek bir şey vardı.. ben de onu yaptım.. ekmek yedim. 

sana da söyleyeyim dedim..




29 Kasım 2014 Cumartesi

#

düşünüyorum öyleyse sıçtık..

sen de ben de sıçtık.. çünkü ben ne zaman düşünsem gelir buraya düşündüğüm şeyi yazarım. ben yazarken sen okurken ikimiz de çile çekeriz. 

velhasıl kelam, bugünkü düşüncem şu; hayat mı zamanın içindeeee zaman mı hayatın içinde?

..

şimdi...

tok açın halinden anlar mı? aç tokun halinden anlar mı? aç mı doyar tok mu acıkır falan bilmem de, açın halinden yine aç insanın anca doymasına 1 saniye kala falan anladığını düşünüyorum.

zira bir şeylerin içindeyken o şeyi anlayamıyoruz. o şeyin dışına çıktığımızda da anlayamıyoruz. tam içeriden dışarı çıkma esnasında işte bir ışıktır, bir bilgeliktir bir bi acayipliktir oluyor ki sorma gitsin.. bırak gitsin. dönerse senindir. dönmezse zaten hiç senin olmamıştır. o yemek sana geri dönüyor mu? hayır. o zaman hiç senin olmamış. o halde ne önemi var şimdi güzel miydi değil miydi? 

zaman da senin olamayacağına göre, anlar sana hiç geri dönmediğine göre ve senin olamayan şeylerin bir öneminin olmamasından mütevellit (bunu ben uydurdum diğer birçok şeyi uydurduğum gibi) nasıl olduklarının ne şekilde geçtiklerinin de bir önemi yok. 

o yemeğin, o anların nasıl olduklarını düşündüğün küçücük bir saniye önemli ama. o andaki düşünce benim çünkü. eğer ki o düşünce benimse, uçar uçar bana geri gelir. zamandan bağımsız gider gelir durur. o halde düşüncemin önemi var. çünkü benim. 

hayatın düşünme anları gerisinde kalan kısmındaki yaşantıların bana dönmeyerek teferruat olduklarını kanıtladığımıza göre ( kanıtladım ben merak etme) benim hayatım olan kısım sadece düşündüğüm kısım. hayatın benim olmayan kısımları ortak kullanım alanı olup kimin olduğu belirsiz bir hayattır. 

düşündüğüm kısım zamandan bağımsızsa demek ki benim hayatım da zamandan bağımsız. benim hayatım zamandan bağımsızsa, hayatımın içinde bulunduğu ortak hayat da zamandan bağımsız olmalı. 

o halde hayat da zamanın içinde değil zaman da hayatın içinde değil. ve doyma noktasına 1 saniye falan kala düşünüyorsa bu aç, hayat ve zaman küçük anlarda kesişiyor demektir. işte o kesişme anları sarmış dört bir yanımı. 

hatıralar falan... 

hepsi birer düşünceden ibaret şimdi.

hayat.. 

düşündüğün kadar yaşıyorsun be arkadaş.. 

ben dışarı çıkayım da hava alayım..

sonra havayı düşüneyim..

belki de sinemaya falan gitmeli.

23 Mayıs 2014 Cuma

iflah olmak ya da olmamak

vay arkadaş ya..

sen görmeyeli ben bir çuval inciri berbat ettim.. dimyata incire giderken biri bana sen çok yanlış gelmişsin dedi.. hadi ya dedim.. dinlemedim yine de gittim.. sonra orda bir çuval incir buldum.. biri oraya bırakıp gitmiş.. alıp yiyeyim bari dedim.. o kadar geldik, geldiğimize değsin..

bırakan kişi geri almaya gelir mi diye düşünmedim bile.. yedim gitti.. 

..

tatlı benim fakir hayatım için bir lükstü uzun zamandır .. ağzıma sürmüyordum..

özlemişim dedim..

..
sonra akşam oldu.. ben evime döndüm..

her şey geride kaldı..

.. 

kokusunu unuttum..

görüntüsünü bile unuttum.. 

..

gün gelecek tadını da unutacağım.. 

işte biz o gün tükeneceğiz baboli..

21 Ocak 2014 Salı

ağlatmayın ulan


vay arkadaş, ağlattı bu film beni.. 

tabi bu çok ilginç bir durum değil, eminim sen de izlesen ağlamasan bile en azından gözlerin dolar, biraz daha kendini bıraksan belki iki damla yaş düşer..  (bırak kendini çekinme)

filmde beni en çok etkileyen neydi biliyor musun, john merrick doktora "beni tedavi edebilir misiniz?" diye sorduktan sonra doktorun çat diye olumsuz yanıt vermesiydi.. john bunun üzerine iki saniyeliğine duraklayıp sonra olsun napalım abi moduna geçti.. zaten tahmin etmiştim dedi.. 

ben hiç tahmin etmemiştim lan.. onun hastanede kaldığı süre boyunca her an doktorun odaya dalıp, "müjdemi isterim jonn! yarın seni ameliyat ediyoruz" falan diye naralar atacağı anı beklemiştim..  nasıl bir hayal kırıklığı yaşadım anlatamam sana.. 

işte benim izleyicilik seviyem bu kadar.. hep bir peri masalı hikayesi, hep bir mutlu son bekliyorum.. hayatta da bunu bekliyorum işte..

ama olmuyor arkadaş olmuyor..

..

neyse  izleme bu filmi.

zaten david lynch yönetmiş.. soy adında sesli harf olmayan adamın yöneteceği film böyle olur işte.. bu adam başka hangi filmlere el atmış, zamanında maruz kalmış mıyım başka filmlerine diye bir baktım da imdb'den; blue velvet ve lost highway ile de maruz kalmışım bak... onlar da bi acayip etmişti beni ya.. çok olmuş tam hatırlamıyorum ama bazı kareleri aklımdan çıkmamış.. 

neyse..

..

yaaa işte böyle arkadaş.. zaten keyfim bozuk canım sıkkın bir de gidip film adam mil adam izliyorum.. ne fil diyorsunuz lan adama! ne diyonuz lan! insan o.. 

:'(

neyse ben en iyisi komedi filmlerime geri döneyim.. ne de olsa üzülmeyi sevmem ben.. ağlamayı da sevmem..

..

son olarak şefin tavsiyesi şarkısı