21 Eylül 2010 Salı

ne güzel komşumuzdun sen dexter abi...

dexter dexter olalı böyle göte gelmemişti arkadaş.. ne biçim bir 4. sezondu o öyle.. (ancak izleyebildim.) yani sen neymişsim be trinity amca ya.. her tribinin ardından önce ürküp sonra gülsem de son yaptığın hareketin ardından sadece mal gibi bakakaldım ekrana.. saygıyı hakeden sinir bozucu bir ihtiyarsın sen. öyle dexin masasında kurbanlık dana gibi yatarken ettiğin lafları daha iyi anlıyorum şimdi bak. seni hasta ruhlu akıllı ihtiyar.. 

dextercım seni de hafif mallaşmış buldum aslında bu sezon. yani lunaparkta nasıl oyuna geldin anlamış değilim. cidden çok kafan karışıktı bu sezon. adaptasyon sorunları yaşayıp durdun.. yok vatana millete hayırlı vatandaş kamuflajı yapayım; ona buna iyi davranayım, karımı üzmeyim, kız kardeşimi pışpışlayayım.. ne bitmez çilen varmış senin de arkadaş ya..

kız kardeş demişken..debra denen ağzı bozuk, hatta çemçük ağızlı diye tabir edebileceğimiz kız benim de ağzımı bozuyor mütemadiyen.. çok kötü örnek oluyor bana çok.. neyse..

..

mal dexter ya.. harry'yi dinlemezsen böyle olur işte.. çok büyük bir hata yaptın.. trinity ile takılmacaların bokunu çıkarırsan olacağı bu.. bir de quinn'e de kafa atmayacaktın bak.. sörcınt doaks a da kafa attıydın, ve sonucunda neler olmuştu hatırlatırım.. 

bir de tutup aynasını kırdığın adamı itip kakabiliyosun ama başkasıyla öpüşen karına iki tokat atamıyosun ya pes yani..( oha iyice annem gibi konuşmaya başladım :)) neyse sonra gittin bi yumruk attın adama da rahatladık.. gerçi kabul; o aynısını kırdığın eleman da dövülmeyecek gibi değildi.. telefonunu mu fotoğraf makinasını mı ne çıkarıp burnuna soktu ya hani.. ''ahanda kaydediyorum sıçtın boku yedin napçan şimdi'' falan diyor bi taraftan da.. adamı oracıkta ümüğünü sıkmak suretiyle öldürmeni bile bekledim aslında. ama tabi tarzın değil. (ümük sıkmak..)  

neyse 26 eylül'de de 5. sezon başlıyormuş... artık onu eş zamanlı takip ederim heralde. zira rita sümsüğü öldükten sonra dexter eski ruh haline kavuşacak mı kavuşmayacak mı ve hatta bebek harrison'ın güzel seksi bir bakıcısı olacak mı? bütün bunlar merak konusu.. heralde diğer 2 veledi de dedeleri nineleri ile birlikte yaşatmak suretiyle şutlarlar.. (en azından astor'u şutlasınlar yeter, sinirden delirten ergenler komitesi başkanı falan yapsınlar onu, yada ağzına ağzına vurulacak sevimsiz ergenler birliği başkanı.)  

yani sonuç olarak elimizde çocuklu bekar yakışıklı seri katil dexter var şimdi.. illa ki bir hatun lazım.. (hemen duygusallaşıyorum ben de ya..) neyse konudan saptım yine.. yani diyordum ki bayaa iyi bir sezondu bu sezon. gerçi bütün sezonları iyiydi.. ama ne bileyim bu trinity killer olayı falan ayrı bir heyecan katmıştı sanki.. diğer sezonlarda olacakları az çok tahmin edebilirken bu sezonda nedense sürekli bir merak içerisindeydim.. iyiydi iyi..

bir de ikidir bu seri katiller dexterın yakınlarına saldırıyor.. söyleyim bu quinn denyosunun gözünden kaçmaz.. yoksa kaçar mı? o kadar mı denyo lan bu quinn? bir ben mi gıcık oluyorum bu adama yahu? 

neyse bakalım neler olacak.. çok merak ediyorum.. başka derdim yokmuş gibi acaba dexter nasıl temizleyecek bu kadar şüpheyi diye düşün düşün bir hal oluyorum burda.. 

bana ne ulaaaaaaaaaaaan!

11 Eylül 2010 Cumartesi

yoruldum uleeeen!!

yine bayram geldi...

bütün gün oturup şeker çikolata bal kaymak kahve meyve falan filan tükettim oysaki... ama yine de inanaılmaz yorgun
hissediyorum kendimi. insanı action man'e çevirecek bu kadar şey yiyip içtikten sonra bu yorgunluk niye peki??

rol yapmaktan arkadaş ya... vallahi de tükendim billahi de tükendim!

her bayramın ritüeli olan akraba ziyaretleri kısmında ciddi anlamda işkence çekiyorum. psikolojik açıdan zorlu bir süreç benim için bu ziyaretler. kasıyorum kendimi, o da gerginlik, yorgunluk falan yaratıyor işte...
...
ya akrabalarım iyi insanlar, bunda şüphe yok. fakat aramızda samimiyet eksikliği, bakış açısı ve ilgi alanı farklılığı var ki bu da konuşacak konu bulamamak sorununu doğuruyor. hadi bulduk diyelim açtılar bir konu... (ben pek açamam) dediğim gibi samimiyet eksiliği de tam burada devreye giriyor. yıllarca kopuk kopuk yaşadığımız ve bayram seyran dışında görüşmediğimiz için kimse kimsenin hayatına dahil olamıyor, kimse kimseyi gerçekten tanımıyor. e bu durumda benim de kendim gibi olmam beklenemez...

işte bu yüzden konuşmalarımız süresince saçma sapan laflar ediyorum. sonra ettiğim laflara şaşırıyorum. ama şaşırsam da devam ediyorum. bi acayip..
....

ya acaba içimden geldiği gibi davransam, kendim gibi davransam nasıl olurdu..?

mesela gülmemin beklendiği ama gülecek birşey bulamadığım yerde gülmeseydim... -ee devam et komik birşey yok ne gülüyon- bakışı atsaydım sadece...  

yada ilgilenmediğim bi şeyden bahsettiklerinde ''aaa hadi ya'' demeseydim... öyle bön bön baksaydım... ''eğöö..olabilir, neyse sonra?'' deseydim... 

hele hele bilmedikleri konularda yaptıkları yorumlara ''ya.. evet haklısınız.'' yerine ''tebrik ediyorum çok güzel saçmaladınız..'' deseydim..

oha çok kötü olurdu..


iyi ki yapmıyorum lan böyle..

7 Eylül 2010 Salı

hayır ben çıkıyorum!

bugün annemle aramızda şöyle anlamsız bir konuşma gerçekleşti, annem duş kabini kapalı bir şekilde banyo yapıyordu, ben de ellerimi yıkamak için banyoya girmiştim...

ben: hemen ellerimi yıkayıp çıkıyorum (aceleci)
annem: tamam ben çıkıyorum şimdi (daha aceleci)
ben: yok ben çıkıyorum hemen (telaşlandım, çıkmasın hemen ben girdim diye)
annem: hayır ben çıkıyorum! (sinirli)
ben: tamam çık (dumur)

sonuç: ilk ben çıktım tabi doğal olarak, tek derdim ellerimi yıkamaktı yahu...

4 Eylül 2010 Cumartesi

ben geldim.. hem de istanbul'dan..

sevgili blog,

seninle bu şekilde başlayıp hiçbir şey demeden ayrıldığımız çok oldu . bu sefer öyle olmamasını temenni ederek tekrardan yazmaya başlıyorum..

çok da yazasım var ama bir yandan da hiç yok. anlıyor musun beni? mesela şu an birden bire kaçtı.. ama yine de biraz beklicem belki gelir.. kabız olma durumu gibi oluyo bu tarz şeyler bazen..
...
tamamdır.. ben klasik olarak dert yanarak başlayım..
...

var ya.. bütün evrenin güçleri birleşmiş, ağzıma sıçmak için uğraşıp duruyor gibi hissediyorum şu ara..

geçen hafta istanbul'a gittim.. gitmez olaydım.. hasta oldum, aç kaldım, uykusuz kaldım, üstüne bir de hiç eğlenemedim.. zaten ne bekliyordum ki ya? gelmişim 25 yaşıma.. hala istanbul'a gidip eğlenebileceğimi düşünmem de ayrı bir mallık zaten.. o değil de ben eğlenmekten ne anlarım yahu.. kaç defa eğlendim sanki hayatımda.. oha amma eziklendim..

bir de baska bir yerde kaldığımda ortaya çıkan erkenden uyanıp ev ahalisinin uyanmasını bekleme sendromum pörtledi yine.. ya gerçekten her sabah tak diye 8de uyanılır mı be.. sonra bekle ki millet kalksın öğlene kadar bekle.. çıksan kendi başına olmaz..ayıp.. ne o öyle kaçar gibi.. çıkmasan olmaz..
...

veee.. şu konuya da değinmeden geçemicem.. yahu bu insanların (çoğu yakın arkadaşım) beslenme tarzı resmen bitirdi beni.. halen öğrenci mantığı hazır yiyecekler.. midem ve bağırsaklarım bu durumu tasvip etmiyorlar.. dışarıda yenen iğrenç yemekler de cabasıydı.. yemeğe iğrenç denmez gerçi.. vasat diyeyim o zaman.. ya acaba ramazan diye mi böyle oldu..

...

neyse ders olsun bunlar bana.. hatta sıralayım çıkardığım dersleri:

1) bu yaştan sonra eğlenmeyi unut.. eğlenmek kim sen kim hatta.. (hele bi de ramazanda..)
2) herkes bi mal olmuş..
3) sen de bi mal olmuşsun.. (kendime diyorum)
4) sen de aslında malsın (sana diyorum)
5) otobüs firmalarının hepsinin ağzına sıçayım... bir daha montunu almadan otobüse binme!

ha sahi.. bi de bu klima sorunsalı var.. akşam otobüse biniyorsun, zaten gece.. sıcak falan değil.. otobüste maksimum 15 kişi var.. ona rağmen klima öyle hayvani bir şekilde çalışıyor ki anlatamam..

ya otobüse bindim.. otobüse mi ayak bastım grönland'e mi anlamadım yemin ediyorum..


muavin yanımdan geçerken dedim ki;

"hacı donuyoz yeaaa.." (tabii ki böyle demedim ama buna tekabül eden bir şey dedim işte.. sonra da devam ettim)

"giderken de hasta oldum sizin bu klimalarınız yüzünden.. yeni iyileşmiştim yine hasta olucam şimdi.. " (gittim, dönüyorum yine sizin firmanızı tercih ettim mesajı veriyorum bir yandan)

sonra the muavin dedi ki;
 

"bazı müşterilerimiz ne kadar klima çalışsa da sıcaklıyorlar bir türlü yetmiyor onlara, daha da soğuk olsun istiyorlar ekikikiki"

..

daha da daha da daha da soğuk olsun diyen bir tip düşünemiyorum ben yahu.. kutup ayısıdır o anca.

dalga mı geçti lan yoksa benle? öylece bakakaldım birşey diyemedim. muavinin yanımdan sessizce ayrılışını izledim ve birşey yapamadım. tıpkı yıllarca, tombo kalemimin sıramdan yuvarlanıp düşüşünde sadece baktığım gibi. neden hiçbir seferinde o kalemi tutmak için atlamadım? refleksim yok mu lan benim?

mesela burda da refleksif olarak atlayıp muavini kafasından tutup tepedeki hava üfleyen şeylere yapıştırmam ve "kapat dedim laaaan! kapaaaaaaat!" diye bağırmam gerekiyordu. refleksif olarak yani.

neyse..

zaten yeni iyileşiyordum tekrardan öksürmeye başladım.. çantamda bulduğum bi tişörtü göğsüme koydum, kollarımı birleştirip minimum ısı kaybedicek şekilde toparlandım. sonra sağdan soldan hapşırma öksürme sesleri gelmeye başladı.. ardından herkes klimadan şikayetçi oldu. ama yine de o lanet olasıca klima inatla kapanmadı..

lakin bir süre sonra ayarı değişti. grönland'den kanada'ya geçiş yaptık... işte böyle..

ama neden kapanmadı o klima inatla.. haala düşünüyorum.. insanlar olarak çok çeşit çeşit ve garip yaratıklarız. konuşabildiğimiz halde anlaşamıyoruz. çünkü bir de ikna sorunumuz oluyor.

adamı üşüdüğümüze ikna edemedik diye yazın donarak ölecektik ha...