27 Kasım 2011 Pazar

bilgisayarım bozuldu..

başıma hiç gelmez sandığım şeydi bu..

gerçekleşmesi ile beni derin düşüncelere sevketti.. diğer başıma hiç gelmez sandığım şeylerin de başıma gelebilme olasılığı üzerine düşündüm, üzüldüm.. biraz psikolojim bile bozuldu sanırım...

ama sonra alıştım yokluğuna.. nasıl olduysa yabancı dizilerden yerli dizilere bir geçiş yaptım.. televizyon izler oldum bu vesileyle.. adını feriha koydum'a başladım ne bileyim hürrem'e baktım.. dönek ibrahim'le nigar kalfa'nın ihanetini izledim.. bayaa boşlamıştım bizim muhteşemi, tekrardan sardım yine..

resmen başka bir insan oldum.. şafak sezer'i bile izler oldum.. alemin kıralı hoşuma gitti.. yabancı dizi ihtiyacımı da cnbce ile gidermeye çalıştım.. bunun dışında ertelediğim işlere başladım.. günler böyle geçti.. bir aydır böyleyim işte.. bazen aynaya bakınca kendimi tanıyamıyorum..

yok lan daha neler..

ama bilgisayar dediğim şeyi çoğunlukla birşeyler izlemek için kullandığımı anladığımdan beri kendimi yuhluyorum arada aklıma geldikçe..yani ben kendimi daha mühim işler yapıyorum diye biliyordum bilgisayar ile..

neyse.. ayrı bir yuhlama sebebi olan üşengeçliğim ve eş dost uğraşının da işe yaramaması sonucu artık yetkili servise yolluyorum bu bilgisayarı..

ve biliyorum ki kötü davrandım ona bunca zaman.. saatlerce açık tuttum, ısındı umursamadım, tozlandı silmedim, garip sesler çıkardı dinlemedim.. ben onu hiç haketmedim belki de..

burdan sana sesleniyorum 3 yıllık lg e 500'üm.. ne olur iyileş ve geri dön.. canım benim..

bu yazıyı yazdığım bilgisayar tabii ki de başkasının bilgisayarı..

...........

bir süre sonra gelen acı haber: dönmedi bana.. döndü de ölmüş olarak.. ekran kartı yanmış dediler 900 küsür lira istediler.. ohannesburgerlandrover dedim gittim sony vaio aldım.. bence iyi ettim.. şimdi onu nazikçe öpüp seviyorum.. bir süre sonra haşin sevmeye başlarım ama.. biliyorum kendimi.. insanın kendisini bilmesi de güzel ama.. "kendini bil"diye öğreti bile var bak felsefede.. neyse..

18 Haziran 2011 Cumartesi

.

bu ara kendimi çok yalnız hissediyorum.

insanlarla konuşuyorum falan ama sanki konuşmuyorum.

ne bileyim ya..

hayat garipleşti iyice..

9 Nisan 2011 Cumartesi

geçenlerde kustum..

en korktuğum şeydi bu benim lan..

olmaması için en fazla itinayı göstererek en muhteşem önlemleri alarak 8 yıla yakın süredir başıma gelmesini engelliyordum bir şekilde..

8 yıl lan..

8..

artık ben bu işlerin ağababasıyım diyordum.. kusan insanlar salak diyordum.. ta ki.. geçtiğimiz hafta sonu 5 saat kadar midemde sindirilmeden duran yiyeceklerin bana gülümseyen fotoğrafının canlı halini görene kadar..

işte o an tam bir hakkı devrim şaşırması yaşadım..

gerçekleştirmiş olduğum bu iğrenç deneyimle 

1.kusmanın nasıl birşey olduğunu hatırlamış oldum.. 
2.bunca zamandır kusmayıp efsane olmaya doğru giderken kusuverdiğim için üzüldüm.. 
3.eskiden olduğu gibi ölcem korkusu yaşamayıp paniklemeden kusabildiğim için sevindim.. 
4.ertesi güne alt taraf da bozulunca doktora gittim, zehirlenme olabilir dedi, mantıklı geldi bana.
5.bir hafta boyunca yatağa çakılıp düşündüm, meditasyon yaptım, birkaç çakram açıldı, daha da bilgeleştim ve bilgeleşmem sonucu birkaç özlü söz söyledim çevremdekilere, not aldılar.. sen de yaz bir kenara..

"hayattaki en önemli şey sağlıktır.." (sabaha kadar kustum diye demiyorum, ama sabaha kadar kus da göreyim)
"hayattaki en önemli şey için sağlık dışında şeyler diyenler artislik peşindelerdir.." (klişe olma korkusu)
"hayattaki en önemli şeylerden bir tanesi de sevgidir.." ( hele en iyi ilaç anne sevgisi)

velhasıl, bu konudaki az ama öz tecrübeme dayanarak sana söyleyebilirim ki eğer bir gün kusacak olursan; kusma sonrasında midende oluşan hiçbir şeyi kabul etmeme durumu su bile içirtmeyerek seni hayattan bezdirebilir, ama sabırla bekle, susuzluktan ölmek üzereyim diye panik yapma. ölmezsin hemen.. yani midene zorla birşeyler sokmaya çalışma. bırak dinlensin biraz.. zaten çalışmıyor o süreçte.. bi sakin ol bi dur.. panik yapma.. çağır birini elini tutsun.. saçlarını okşasın.. 

ne vakit ki midenden gark gurk sesleri gelmeye başlar, işte o vakit sevinme vaktin.. çünkü miden tekrardan çalışmaya başladı demektir.. artık bir daha kusma endişesi olmadan gönül rahatlığıyla bir şeyler yiyip içebilirsin demektir..

sana diyorum..

gark gurk sesleri önemli..

3 Nisan 2011 Pazar

spirulina

içinde envai çeşit mineral vitamin enzim vs. bulunduğundan dolayı bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiği söylenen bir ek besin zımbırtısı gördüm geçen gün..

spirulinaymış adı..

yosun yosun kokuyor böyle..

yosun zaten..

..

tanıdığımın tanıdığının dedesi kan değerlerinin düşüklüğünden dolayı yataktan kalkamazken, spirulina kullanmaya başlayarak iki hafta içerisinde ayaklanmış..

deme lan dedim..

kan değerleri düzelmiş.. böyle söyleyince şehir efsanesi gibi geldi ha.. zaten ben de en başta pek inanmamıştım.. sonra hakkında bir sürü yazı okudum şöyle süper böyle bomba... facebook sayfası bile buldum..

inanasım geldi birazcık..

ardından da iki tanıdığımın (bunları doğrudan tanıyorum) daha kullanmaya başlamasından sonra iyice takibe aldım.. bir ay falan oldu..

deneklerin geçmiş yaşantılarındaki sık hastalanma durumlarının, ürünün kullanım sürecinde duraklama göstermesini göz önüne alarak vardığım sonuç: yine de henüz bir sonuca varmamam gerektiği yönünde..

daha dur lan bir ay ne ki? ben henüz tam ikna olmasam da denekler şu anlık üründen hayli memnun.. ben de takipteyim..

ama nereye kadar takip ederim bilmem..

sıkılırım ben böyle takip işlerinden..

zaten bi boka yaramıyordur muhtemelen.. yani iyidir faydalıdır da öyle mucizevi bir iyileştiriciliği olduğunu sanmıyorum..

yoksa yosun sonuçta..

yosun iyidir..

denize gittiğimde unutmayım da yiyim biraz..

24 Mart 2011 Perşembe

buz var buz..

bilgisayarım çok ısınıyor..

çok dertliyim..

o yüzden gittim dizüstü bilgisayar soğutucu aldım belkin marka.. şimdi biraz bu soğutucudan bahsetmek istiyorum en uygun kelimelerle..

öncelikle microsoftunkiyle hemen hemen aynı dizayna sahip ufak birşeydi.. fiyatı da 34.90 mıydı neydi...

ilk darbeyi eve gelip çalıştırdıktan sonra eski masa üstü bilgisayarımdan daha fazla ses çıkarmasıyla vurdu.. mağazada da çalıştırmıştım (denemeden almam) ama gürültülü ortamdan dolayı, sesinin sessiz ortamda bu kadar rahatsız edici olabileceğini düşünemedim iyi mi..

ikinci darbeyi de 24 saat geçmeden bozulmasıyla vurdu.. pervanesinin dengesi bozuldu ve dönerken bir yerlere sürtmeye başladı.. evet gerçekten..

aslında 2000 devir/dk da döndüğü için oldukça iyi soğutuyordu ama o malzeme kalitesine o hız fazla geldi demek ki.. (yada bilemedim neden?)

artık kapattım soğutucu defterini.. o ne öyle ya helikopter sesi..

..

şimdi bilgisayarın arkasını böyle toka gibi küçük ve sert birşeyle yükseltip kullanmaya devam ediyorum..


çok ısınınca camı açıp soğuk esintilere maruz bırakıyorum.. arada azarlıyorum falan..

yuvarlanıp gidiyoruz..

olmadı buzla kompres yaparım artık.. 

23 Mart 2011 Çarşamba

imkansız aşk!

evet bugün senin için irdeleyeceğim konu bu.. belki aşinasındır sen de. 

bence var ya bu aşk türü insanın kişisel gelişimine en büyük katkıyı sağlayan tür.. şöyle düşün bak..

olayın imkansızlığından dolayı kafayı yemeler, çözüm yolu üretmeye çalışmalar, beyin jimnastiği, durum değerlendirmeleri, olasılık hesapları, kararlar, planlar, üzüntü, ölme isteği, yaşama isteği, yaşayıp ortalığı darma duman etme isteği, tekrar ölme isteği falan derken hem yaptığın hesap kitaplar sayesinde problem çözme becerin gelişiyor, hem de çektiğin sıkıntılarla olgunlaşıyorsun..

ha o yine imkansız, bütün o hesaplar kitaplar durumu çözmeyecek.. ama olsun.. kişisel olarak geliştin mi geliştin.. 

haksız mıyım?

sonrasındaysa fazla bir kaybın olmaz zaten merak etme..

zaman her zamanki gibi en iyi ilaç olarak seni iyileştirecek, bütün yaralarını saracak..

gerçekten..


gerek yarana limon sıkarak, gerek yaranı çatalla karıştırarak, gerek yaranın üstüne benzin döküp dağlamak suretiyle iyileştirecek.. yapacak bunu..

bu konuda güven bana..

bence herkes hayatında bir defa yaşamalı..

gerekli birşey çünkü..

balık yağı kadar gerekli en azından..

22 Mart 2011 Salı

uu beybi hotfile!

kurtlar vadisinin 97 bölümünü de indirmiştim ben burdan..

evet kurtlar vadisi izledim niye şaşırdın arkadaş? :))

neyse burdan indirdim işte..

www.hotfile.com

hem de free user olarak.. hem de yavaş internet bağlantımla.. yüz yıl sürmüştü.. ben de amma azimliymişim ha.. bıkmadan usanmadan indirmiştim hepsini..

neyse.. 

zaten çevremdeki insanlar tarafından ıyyy kurtlar vadisi mi izliyorsun şeklinde şahsıma yönelik hor görmeler dolayısıyla uyarıcı genellemesi miydi tepki genellemesi miydi olumsuz aktarma mıydı her ne haltsa ondan oldu, o yüzden ne zaman karşıma çıksa bu hotfile, kendimi aşağılanmış hissederim, içim sıkılır..

sonunda o beni hor görenlerin hepsi dizinin müptelası oldu.. ama hotfile'a olan şeysim geçmedi..

amma aşağılandım ha bi kurtlar vadisi izledim diye..

gerçi ben de aşağılamıştım birilerini vakti zamanında.. ondan heralde.. karma denen bir şey var..

ama güzelmiş ya dizi..

valla..

13 Ocak 2011 Perşembe

balık tutacak apaçi yetiştirme kursu

oha az önceki haberi görünce zevkten 4 köşeli daire olacaktım neredeyse..

işsizliğe çözüm bulmuşlar.. helal..

meslek edindirme kursları açacaklarmış, eğitim verip staj yaptıracaklarmış sonra da katılımcılar beğenilirlerse işe gireceklermiş. %90 iş garantisiymiş. (yiyen var mı acaba bunu..)


bir de konfüçyus edebiyatı yapıyorlar.. balık vermeyip balık tutmayı öğreteceklermiş..

vatandaşa soruyorlar böyle, nasıl olur sence işe yarar mı abi gibisinde.. önceden ezberletilmiş lafları söyleyen ustabaşı görünümlü adamlar mı ararsın, yeni nesil apaçi mi ararsın.. hepsi de konfüçyus kesilmiş başımıza balık malık yardırıyor.. :))

lan yeter lan.. bi durun artık şu lafı söylemeyin..

al bak bunu da konfüçyus demiş:

"bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, orda güneş batıyor demektir."


yeni söz size.. bu daha cool..

bunu söyleyin artık valla sıktı balıklı olan..  

hadi bakayım..

12 Ocak 2011 Çarşamba

naçizane muhteşem yüzyıl


muhteşem yüzyılı kaçırdım. oldu mu şimdi..

ama arkadaşım aradı. ben de "kapat la kapat muhteşem yüzyıl başladı" diyemedim. sesi kapalı izledim bir süre.. ezik miyim neyim niye diyemedim ki..

neyse..

sessiz sessiz izlerken anlayabildiğim kadarıyla önce sülüman, ismi zor olan ve mütemadiyen unuttuğum kadınla yattı. hani future şehzade mustafa'nın annesi.

sonra gitti validesine kızdı, "neden future hürrem gelmedi de bu geldi" dedi.. "bu senin işin biliyorum" dedi.. validesi de "senin iyiliğin için oğlum" falan dedi.


sonra gitti dönekle atıştı. "ne biçim odabaşısın lan sen" falan dedi.. "hani alex lan! hani!" diye bi fırça attı.. ibrahim de muhtemelen "biliyorum bi alex değil ama ne bağırıyon, yatarken iyidi dimi lan yatmasaydın o zaman" demek istedi içinden ama diyemedi..

sonra birkaç devlet meselesi gündeme geldi. bir zamanların ve annemlerin favori dizisi yabancı damattaki dede yine birşeylere bozuldu. ya havle falan çekti..

arada küçük mustafa gelip bu toplantıyı yönetmek istedi. ibrahim de bunu duyunca hemen sunum yapmayı bırakıp dışarı koştu.

ha bi ara da pillow fight yaşandı.

sonra ben volta atmaya başladım.. televizyona bir baktım, bir bakmadım. o yüzden de bi bok anlamadım. sonra reklam oldu ben de tümden kapattım televizyonu..

sonra açtığımda sülüman alex'e yüzük takıyordu.

alexin yüzü, alnından ağzına kadar tülbentle bağlıydı. iyi önlem almıştı sülüman. alex kesin birşey göremiyordu ama elbet parmağına birşey takıldığını hissetti.. sonra ben yine televizyonu kapattım.

neden kapattım bilmiyorum. kapatasım geldi heralde..

dur ya.. hatırladım reklam oldu. reklamdan sonra yine aynı sahneler tekrarlanınca sinirlendim, meğer bitme vakti gelmiş dizinin.. yürüyün gidin lan hep böyle yapıyonuz serzenişleri içerisinde kapattım televizyonu.. sonra telefonu da kapattım, amma konuşmuşuz biz de ha.. manyak mıyız neyiz.. 

..

neyse sonuç olarak yüzüğü alex kaptı.. böylece ikinci bölüm bitmiş oldu.ben de ilk bölümü ve ikinci bölümün bi kısmını sessiz sinema şeklinde izledikten sonra anladım ki bu dizinin senaryosu harbiden kadın işi.. zaten biliyordum meral okay'ın yazdığını. artık emin oldum.

bir kesim insan gibi "bu ne laaan ecdadımıza hakaret" falan diye bağırmayacağım tabii ki de.. biliyoruz dizi bu, belgesel değil.. belgesel olsa zaten daha hardcore bişey çıkardı ortaya heralde.. hehe..

yani benim sevişme ve içme sıçma muhabbetleriyle bir alıp veremediğim yok.. gani gani olsun, zaten dizi dediğinde hırs+ ihtiras+ entrika dan oluşan sinek üçlüsü olmazsa tutmaz o dizi.. 

..

neyse benim eleştireceğim nokta şu.. yada şunlar:

1) bu adam (sülüman) babasının öldüğünü öğrendiğinde neden hiç üzülmedi.. yada en azından üzlür gibi yapsaydı.. en azından o gece yatak muhabbetine girmeseydi.

2) niye bu dizi bu kadar yavaş ilerliyor? keşke tahta çıkıştan sonra, hadi tamam ilk icraatlarını (kelle vurdurma ve venediklilere ayar) yaptıktan sonra biraz ileri sarsaydınız ya... hem o zaman padişahın yatak muhabbetlerini de o kadar garipsemezdim bak.. 

gerçi ilk bölüm tanıtıcı olmaya çalışılmış.. ufak tefek bütün karakterler tanıtılmış. hadi olsun o kadar..

3) tamam kız ecnebi.. ama yani koskoca sultana sülüman demek ne lan.. sülüyman deseydi bari en azından. ordaki y önemli.

yani orda sümbül iyi azarladı.. "be hey bişey bişey.. sen kiiiim sultanın adını sülüüman diye söylemek kim.." hahah

4) neden yine bihterin annesi oynuyor? başka kadın mı kalmadı.. hala bihterin annesi o benim gözümde.

neyse yaa.. bizler de amma hıyar izleyici kitlesiyiz tüm yıkıcı eleştirmen kitle olarak.. ama yani olan olduğu için ben artık yapıcı olamıyorum.. mecburen yıkıyorum.

ama kendime de kızdım yani.. bu ne canım.. birileri ilk defa bu tarz birşey yapıyor bu ülkede (ya da ben ilk defa rastlıyorum) sonra da bık bık ötüyorum.. o olmamış bu olmamış..

insan biraz destek olur.. olcak olcak falan der..

o zaman hemen beğendiğim kısımları da söyleyeyim..

1) pargalı için okan yalabık cuk oturmuş.. yakışıklı falanmış pargalı da öyle diyorlar..

2) alex'in osmanlı'ya getirilme sahnesi hoş olmuş.. gemi sahnesi fena değildi.. sadece konuşmalar bi yabancı bi yerli, tepki çekmeye müsait, ama tabi dil konusunu ayarlamak zor.. aynı şey venediklilerin konuşma bölümleri için de geçerli..

3) süleyman'ın, ormanda dönek tarafından kendisine kılıç verilmek suretiyle padişahlığı devralma sahnesi de çok epikli olmuş..

4) pargalı'nın devşirme oluşunu iç sesiyle anlattığı sahne çok dokunaklıydı, güzeldi.. dönme ibrahim olarak söylediğiniz iyi olmuş.. iyi ki çekinmemişsiniz benim gibi her duyduğuyla dalga geçen insanlardan.hehe..

valla bak..

5) sümbül rolündeki adam çok iyi..

6) çekimler falan güzel.. kıyafetlere de birçok kişi bok atmış ama bence fena değil.. (bihter'in annesinin göğüs dekoltesini azaltın ama.. valide lan o..)

7) şüphe dizisi çok iğrenç. onun iğrenç olmasını da sizin için yapıcı eleştiri olarak kabul ediyorum.