20 Temmuz 2012 Cuma

yüzyıllardır çözülemeyen konu: kıl

evet bugün aklımı kurcalayan konu bu..

madem alacaktık neden kılımız var lan bizim!!

yüzyıllardır nedir bu kadıncağız milletinin çektiği çile? ağdasından cımbızına, cımbızından makinasına.. nedir arkadaş ya..

bu arada ne iğrencim ya gelmiş burda kıllardan bahsediyorum.. bahsedecek başka konu bulamadım işte naparsın.. bu seferlik böyle..

..

bu konu üzerinde bir arkadaşımla konuşmuştuk bir keresinde.. aslında bütün durumu açıklayan ve noktalayan bir konuşma olmuştu.. işte diyaloğumuz..

ben: ya madem alacaktık neden kıllarımız var bizim yaa..
ark: boşver yea hepimiz maymundan gelmiyor muyuz zaten..
ben: o_O

evet daha da kurcalamıyorum bu konuyu.. bu kadar evrilebildiğimize şükür.. :D

..

maymundan gelmek demişken, bir keresinde anneme evrimin ne dediğinden bahsetmeye çalışıyordum böyle ortak atalarmış, ara formlarmış falan açıklıyorum da açıklıyorum.. yada açıkladığımı sanıyorum.. neyse öyle bir şeyler işte.. sonra konu nereden nasıl bağlandı tam hatırlamıyorum ama "ilk bit nereden geldi? " diye sormuştu bana..

sonra ilk bit üzerine derin derin düşündüm günlerce... 

ilk bit..... hmm.... ilkkh........ bitth......................................... bitttthh........ 

şeklinde..

yalan söylüyorum düşünmedim.

..

neyse yani sonuç olarak bir sonuç yok..  bu böyle sürüp gidecek..

lazer diye bir şey duydun mu dediğini duyar gibiyim.. duydum.. ama duymazlıktan geliyorum..

hem halimize şükretmeliyiz lan.. 

bak mesela geçenlerde bir film izledim.. 

fur: an imaginary portrait of diane arbus..

valla imdb'de 6.2 almış.. ben de bi 6 veriyorum burdan..


aha da kıllı robert downey..  sübhanallah kardeş ibretlik bir filmdi.. hehe

kafamda daha öncesinden bir diane arbus olmadığı için filmdeki diane hakkında pek birşey diyemeyeceğim.. zaten açıkçası şu karakter varken diane'miş fotoğrafmış pek de mühim değildi ki zaten filmde o kısımlara pek ağırlık da verilmemiş sanki.. yani film daha çok sıradışı bir kadının, garipliklerden çekinmemesi gibi bir konseptten yola çıkan acayip bir aşkı konu almış gibiydi.. 

..

valla ne biçim bir sendrommuş bu böyle (hypertrichosis).. üzüldüm lan lionelcığıma.. film boyunca ah biri şunu traş etse de diane'le ne yapacaksa yapsalar dedim.. hehe.. 

filmin en güzel sahnesi de otobüsteki sahneydi bence.. yani nasıl abuk bi sahneydi o öyle.. sahnedeki müzik de ayrı bir ilginç.. insanın beynine kazınıyor.. tost yapmak için dolaptan peynir çıkarmak gibi rastgele bir aktivitede bulunurken bile birden kafanın içinde çalmaya falan başlıyor.. böyle acayip bir şey olacak sanıyor insan dolabın içindekilere bakarken.. ama hayır acayip bir şey olmuyor.. peyniri alıp kapatıyorsun dolabı o kadar..

bu arada ikidir robert downey'nin oynadığı filmler hakkında yazıyorum..adama taktığımdan değil valla bak.. tesadüf oldu.. böyle denk geldi..

neyse zaten yeter bu kadar sinema kritikçisi edası takındığım.. 

koltuk altında kalın kitap taşıyan, boynuna şal dolamış kemik gözlüklü entel miyim lan ben?

..

şal demişken, erkeklerin şal kullanmasına ayrı bir gıcığım.. aslında bu kadar gıcık olduğumun farkında değildim ta ki 7-8 ay önce bir blind date olayında karşıma böyle bir tip çıkana kadar.. bunu da anlatmamıştım bak burda.. ne gündü ya.. şal, kemik gözlük, şapka, ada çayı her şey vardı.. kitap yoktu ama sanırım.. gazete vardı onun yerine..

ya evet blind date olayına girmişliğim de var.. aslında üzerine uzunca bir yazı yazılabilecek bir konu.. ama özetle asla ama asla yapmamak lazım bunu deyip geçebilirim sanırım..

aman diyim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder