28 Haziran 2012 Perşembe

meksika dalgasındaki bir küçük pançonun hazin öyküsü

yaa blog efendi işte böyle..

pardon bunu en sonda yazıcaktım.. naber nasıl gidiyor? var ya böyle şeyler yazınca kendimi deli gibi hissediyorum.. gerçi hiç deli olmadım.. nasıl hissediyorsam.. oldum mu lan yoksa?

neyse bu sefer sana ciddi söyleyeceklerim var.. yani ciddi konular var gündemimde.. merak ettin değil mi öyle ciddi middi diyince?

şöyle söyleyeyim.. yaşım olmuş 27.. bu saatten sonra ciddi konuların içerisinde mahalle baskısının gücü ile tabii ki de evlilik falan da olacak.. o yüzden sanırım bugün bundan bahediciğim biraz..

şimdi şöyle ki insanların hepsi çıldırmış durumda.. evet bu bir gerçek bence.. insanlar neden yaşadığını falan unutmuş belki hiç bilmemiş.. ben sanki çok biliyorum.. ama demek istediğim, gördüğüm kadarıyla herkesin tek düşündüğü toplumdaki genel gidişata bir şekilde ortak olmak, bu büyük meksika dalgasının kıyısından köşesinden de olsa tutmak..

yani iyi bir iş, iyi bir eş, şirin bir çekirdek aile kurmak, ev almak, araba almak, yazları tatil yapmak, dilenci para isteyince allah versin falan demek..

evet bunları yapmayı başarırsan eğer, sen de bu çılgın meksika dalgasına bir panço olarak katıldın demektir..

ne diyorum ben ya.. neyse ciddiyet.. boğaz temizleme efekti!

şimdi şöyle ki yaşım 27.. lan kompleksli gibi sürekli yaşımı hatırlatıyorum bu ne arkadaş ya.. valla insanı zorla komplekse sokuyor bu mahalle denen baskıcı ve dedikoducu yaşama alanı..

neyse bak şimdi herkes benden evlenmemi falan bekliyor.. özellikle annem.. hatta bazen çevrem o kadar istiyor ki ben bile birden kendimi çok istiyorum falan sanıyorum bir an.. bir an.. yani bir an gerçekten böyle hissediyorum yemin ederim..

ama bu yanıltıcı bir his sanki.. gerçekten istemekle istediğini zannetmek birbirine karışabiliyor..

bundan birkaç yıl önce sorsalar kesin istiyorum derdim.. o zamanlar şu an olduğum gibi düşünceler içerisinde kaybolmamıştım çünkü.. şimdi istiyorum desem belki de istediğimi zannettiğim için olacak..

neden bilemiyorum, hayattaki normal kabul edilen gidişata olan bakış açım birdenbire değişti sanki.. aslında birdenbire mi değişti yoksa aşamalı olarak mı değişti bunu da bilemiyorum.. her ne şekilde olduysa bir şekilde şu an birçok şey bana garip geliyor işte..

..

istemsizce derin bir sorgulama sürecine girdim.. yani hayatı o kadar çok sorguladım ki, insanları, amaçları, zevkleri, yaptığımız şeylerin gerekliliğini, tercihlerimizin ne kadarını bilinçli bir şekilde yaptığımızı falan filan derken o kadar çok şey düşündüm ki yani filozof olmama ramak kalmıştı sanırım.. neyse ki olmadım..

neysekideki ki benim zamanımda bitişik yazılıyordu bu arada.. sonradan ayrılmış mı ne olmuş buna.. herkes ayrı yazıyor.. hatta tdk bilene ayrı yazmış.. oysaki ben bunu bitişik olarak öğrenmiştim..

"oysaki, mademki, neyseki" bunlar japon isimlerini çağrıştırır biraz hızlı ve agresif söylerseniz, demişti dershanedeki türkçe örtmenim.. acaba neyseki yi ben kendim mi kattım araya, onu dememiş miydi.. neyse artık ben de ayrı yazıyorum..

evet.. ne diyordum..

evlilik  falan... kısfmet.. bunlar garip şeyler.. 

bunu istememek yada istemediğine kendini inandırmak diyeyim - çünkü belki de böyle yapıyorumdur farkında olmadan- garip bir şey.. yani istemek ne kadar garipse aslında istememek de garip..

bu belki de içerisinde bulunduğun durumun şu an için seni tatmin etmesiyle alakalıdır.. ne zaman tatmin etmemeye başlar, o zaman sen de hayatında köklü değişikler istersin, çocuk yapmak gibi acayip büyük sorumluluklar altına girmek falan istersin belki ne bileyim..

ama benim takıldığım nokta bodoslama bir şekilde yapılması.. yani evlilik isteyebilirsin ama ilk fırsatta gözü kara deli manyak gibi evlenmek ne bileyim bana garip geliyor.. çevremde bunu o kadar çok kişi yaptı ki.. 

insanlar bence aslında birey olarak önce kendileriyle ilgilenen bencil yapıdaki varlıklar..  kendim de dahil.. sadece bir kısmımız bunun farkında değiliz.. yada bazı şekillerde bastırıyoruz.. dur buradan bir yere varıcam..

yani demek istediğim; topluma ayak uydurmayı olması gereken salt doğru zannettiğin sürece bencilliğini unutabilirsin ama bunun mutlak doğru olmadığını düşünmeye başladığın anda artık tatminsizlik denizinde kaybolmaya hazırlanıyorsun demektir..

senin kişisel çıkarlarına uymayan bir durum olduğunda, artık tatmin olmamayı öğrendiğin için, orta yolu bulmaya çalışmak ya da çalışmamak yeni yeni su yüzüne çıkan bencil kanaatine kalmış olacak ve büyük ihtimal orta yolu bulma fikri pek de cazip görünmeyecek ve  kendin için, senin işine daha çok yarayacak başka bir yol arama fikrine itecek seni bencilliğin..

ne cümle kurdum be.. bi daha bu kadar uzun ve devrik cümle kurmayım ya ne demek istediğimi kendim de zor anladım hehe.. 

neyse işte bütün bu bencilleşme sürecinde ise, maddiyatçılığını azaltacak, seni manevi yönden tatmin edecek doğru düzgün bir amaç bulamazsan her şey çok anlamsızlaşacak..  ve anlamsızlık kötüdür... 

sanırım insanlar bu yüzden çocuk yapıyor işte.. yani çocuk sahibi olmak en büyük tatmin noktası olarak düşünülüyor sanırım.. ama bu yanlış bence.. dur gelicem oraya da..

..

ya insanlar çok garipler.. her zaman bunu derim ve laf olsun diye söylemiyorum.. çok garibiz lan..valla bak..

annem hep "insanın kendi kendine verdiği zararı 10 kişi birleşse veremezmiş" der.. aslında 10 kişi birleşse harcar bir insanı ama bu lafın altında yatan iğneleme şunu demek istiyor; insanlar olarak o kadar salağız ki, zaman zaman, seçimlerimizle kendi ağzımızın içerisine sıçmayı nasıl oluyorsa başarıyoruz.. çok ilginç ama bunu yapıyoruz.. 10 kişiye gerek yok biz kendi ağzımıza kendimiz sıçabiliriz hatta üst üste 10 defa yapabiliriz bile kafamız yeterince kaymışsa.. sanırım bunu demek istiyor..

şimdi sana yakın çevremde yaşanan aile dramında bahsetmek isterdim ama dedikodu havamda değilim hiç.. hem bu lafı da kanıtladığına dair herhangi bir kanıt da sunamam aslında sana bu konuda.. sadece aile dramı var orada..

aile dramı nerede yok ki diyeceksin.. bence de her yerde var gibi.. ben küçükken bu evde de vardı mesela.. insanlar manyak çünkü.. hehe dur tamam.. sapıtmıyorum.. ama gerçekten çoğu insanda var bi manyaklık.. ya sonradan manyıyorlar ya da hep manyaktılar gizlemeye çalışıyorlar, ya da bilemiyorum.. çoğu insanın bizzat tecrübeleyerek atlatması gereken sınav gibi bir süreç oluyor belki de manyaklaşma süreci..

..

çevremde o kadar çok mutsuz insan var ki..  artık bu mahalle baskısından mıdır yoksa standart bir yaşam tarzını aslında benimseyemeyecek kadar bencilleştikten sonra yine de bunda direttiklerinden midir, sanki kendilerine ait olmayan hayatları yaşıyor insanlar..

sen de bak çevrene bulursun kesin böyle örnekler.. tabi maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en üst basamağa tırmanmak suretiyle kendini gerçekleştirebilecek kadar aşmış insanlarla bir arada yaşıyorsan hiç görmemişsindir.. ama  görmemen mümkün değil.. görüşmüşsündür illa ki.. o basamaktaki insanların sayısı çok çok azmış çünkü.. o basamaağa çıkmak kolay değil arkadaş..

..

neyse işte ben de bir gün çevreme baktığımda dehşet içinde ne yaptım lan ben, nasıl bir yola girdim demekten korkuyorum.. pişmanlıklar içerisinde sağa sola saldırmaktan, kendimle birlikte çevremdeki insanları da mutsuz etmekten, kısaca aile kurmak kadar ciddi bir işin içerisine girip de bunun toplu sıçış ile sonuçlanmasından çok korkuyorum lan.. valla..

mutsuz olmaktan, mutsuz olmayı geçtim, mutsuzluğu kendim seçmekten korkuyorum sanırım..

yanlış tercihlerde bulunmaktan, yapamayacağım şeyleri yapmaya kalkışmaktan, yada yapabileceğim halde yapamayacağımı düşünerek kendimi mahrum bırakmaktan korkuyorum.. 

yani bir insan bile bile mutsuzluğun üzerine yürüyebiliyor bazen.. o kadar aceleci oluyor ki nereye gittiğine bile bakmadan yürüyor öyle.. sırf bir yerlere varmak için, yürümüş olmak için yürüyor.. yerinde saydığı, ya da toplumun onu yerinde sayıyor olarak algıladığı her an, amaçsızca bir yerlere varmak için bodoslama dalıyor bir kapıdan.. yeter ki çizgiden çıkmamış olsun..
..

daha önceden de evlilikle iligi bir yazı yazmıştım.. heralde insan ne çıkarsa bahtıma kafasına girip fazla didiklemediğinde hazır olabiliyor evliliğe tarzı bir şey demiştim..

çünkü didikledikçe uzaklaşıyorsun o kafadan..

belki de işin sırrı yaştadır.. yani yaş ilerledikçe cesaretsizleşiyorsundur o kadardır mesele..

düşünsene tek başınayken basit olan hayatı bir anda alıp komplike bir şeye çevirecek ve sen ne olup bittiğini anlamadan bir sürü şey için tasalanırken bulacaksın kendini.. bunun için cesaret lazım..

neyse sıkıldım.. çok sıkıcı bir yazı oldu sanırım bu..

ya ama bazı şeylere gerçekten uyuz oluyorum ya.. gerçekten anlamıyorum.. insanlar nasıl böyle olabiliyor? ben neden olamıyorum..

sanki sırf birşeyler yapmış olmak için yapıyor herkes.. hiç dur ya ben bunu yapıyorum ama gerek var mı ki diye düşünmek etmek yok.. yada başka şeyler yapmam da lazım mı acaba diye.. her şey sıralı, her şey olması gerektiği gibi.. her şey aynı..

ya ben neden mayak gibi yaşamda acayip amaçlar falan arıyorum..

yani öyle you are the chosen one durumları falan gibi özel bir amaç falan yoktur da ne bileyim başka bir şey yok mu ya? yani ben de neden ısrarla ee aile kurdun ettin sonra? diye düşünmekten alamıyorum kendimi.. ee sonraymış.. sonrası falan yok işte lan.. o kadar demek ki.. yada var dur bak şöyle izah edeyim..  dur edemedim.. ya aslında demek istediklerim başka da diyemiyorum.. kelime dağarcığım sınırlı sanırım.. az kitap okumaktan.. eheh:)

neyse yani demek istediğim; bir kısım insan içerisindeki boşluğu panço olarak doldurmaya çalışırken bir kısım insan da çitos gibi yaşıyor.. çünkü sanırım insanların içindeki boşluk her zaman aynı şekilde dolamıyor.. yada zamanlama falan önemlidir işte sadece ne bileyim..

ya da belki de şu kendini gerçekleştirebilme muhabbetini yaptıktan, yapabildikten sonra çoğalma olayına girmeli insanlar.. ama o ne ki?

çoğu zaman, yıllardır ısrarla yüceltilip duran, insanların en büyük ortak noktası olan aile kurma işi, insanın kendi kendini hapsettiği birtakım sorumluluklar silsilesine dönüşüyor gibi sanki.. ve insanlar bu yüzden mutsuz oluyorlar.. tatminsiz oluyorlar.. demek ki insanın tatmin olması sadece iki cinsellik ve çocuk pışpışlayıp sevmek ile olamıyor..

belki de oluyordur bazı insanlar için.. bazı insanlar için olamıyordur ne bileyim.. ne bileyim lan ben? neden böyle konularda yazıyorum.. hatta ne diye düşünüyorum ki bunları.. en güzeli düşünmeden yaşamak..

ben niye tatmin olamayacakmışım arkadaş.. ne korkuyorum ya.. bırak yea..

neyse..

..

dur dur olayı çözdüm..

mahalle de baskıcı.. baskı altında sinir stres yaratıyor belli ki.. belki  de çok normal şeyler bu yüzden garip gözüküyor bana.. uzak yada yetersiz gözüküyor.. ya da ben kendim yetersiz gözüküyorum kendime.. oha.. olabilir  bilemedim..

ama gerçekten.. belki de en nihayetinde hepimizin olup olabileceği bir küçük pançodur.. en fazla, biraz farklı olabilirsek geleneksel patates cipsidir.. ama yine gelenekseldir.. geleneklerden şaşmamak lazım.. bu konunun özeti budur.. yuh.. amma salakça bağladım..

.

öf ne diyorum ben ya canım da cips istedi.. lays falan yok mu yahu evde.. lays fırında çıkmış hem çok güzel gözüküyordu.. göründüğü kadar güzel midir ki..

hepimiz göründüğümüz kadar güzel miyiz acaba.. hepimiz göründüğümüz kadar zararsız mıyız acaba.. ya da göründüğümüz kadar güvenilir, göründüğümüz kadar hazır mıyız.. oha böyle şeyler yazınca yine ciddileşir gibi oldu yazı, tam bitirmek üzereyken olmaz böyle..

neyse bu da böyle acayip bir yazı oldu.. ama olsun zaten gördüğüm kadarıyla bu konularda ben dahil herkes saçmalıyor.. görmediklerimi bilemem..

bu arada dikkat ettiysen geçen gün çocuklara kızmalı etmeli dedim, bugün de çocuk öyle nihai amaç olamaz falan demeye getiriyorum lafı.. resmen çocuklara düşman kesildim..hehe

neyse bu kadar çocuk düşmanlığı yaptığım yeter sanırım..  en iyisi kop kop birşeyler dinlemek.. kafayı dağıtmak adnan hoca'ya bağlamak..

tarzım da iyice değişti zaten.. disko topu da alıcam odama..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder