bugün nihayet dexter'ın 5. sezon finalini de izledim. ve sonunda ettiğim tek laf ise erbakan gibi "hadi ordan"oldu.. sözüm senaristlere. aç kulaklarını dinle beni senaristler.. hepinizi toplasam bir adam etmez.. o yüzden size sen diyorum..
lan o debra nasıl dexter ve lumen'ı bastığı sahnede perdeyi açıp da bakmaz kim olduklarına! nasıl bakmaz lan.. aslında bakmayacağını tahmin etmiştim ama yine de nasıl bakmaz.. yani baksaydı çok pis bok sıç göt durumları yaşanırdı.. tabi olmazdı.. daha bunun 6. sezonu var... tamam hadi hakkını verdim burda.. ama hala adam değilsin..
hem de sanki belliydi böyle olacağı.. fuentez olayından sonra öldürdüm ama pişman değilim ayakları bu sonu makul göstermek içindi belki de.. yani debra da dark side yolcusu gibi.. yine de bir ihtimal koltuğumda sandalyeden düşmeye hazır bekliyordum bakar belki diye.. evet koltuğun üstüne sandalye koydum da öyle oturdum maksat değim yerini bulsun..hehe..
..
o değil de yorumlarda falan herkes lumen'a saydırmış dexter'ı terketti diye.. ya işte bu insanlar ne kadar mal duygusallık abideleri ya.. yahu terketmeyip de ne yapacağıdı.. dexter'la çift olup, ondan sonra dexter geceleri ava çıkarken kolay gelsin aşkım falan mı diyecekti.. çok saçma olmaz mıydı? (hem aşkım demez o.)
tamam bi vahşileşti coştu delirdi, tam bir seri katil aday adayı oldu, dexter'la birlikte adamları teker teker avlayıp öldürdüler ama öcünü aldıktan sonra içindeki vahşilik kayboldu. niye? çünkü lumen bir yetişkin.. ve travmasını kişiliği oturduktan sonra yaşadı.. yani karakteri çoktan oturmuş.. öcünü alınca özüne döndü işte..
tam seri katil adayı olmuştu ama böyle kese biçe hayat mı geçer lan falan oldu.. aklı başına geldi yani.. sonra da, ben keseceğimi kestim baboli, seri olayına girmeyim, hadi evvallah dedi gitti..
yani dexter'dan farklı olarak bu işin peşini bırakabildi.. dexter öyle mi.. küçücük veletkene yaşadı o travmasını.. karakteri de ona göre şekillendi adam kasap oldu çıktı..
ya bu arada kitabı okumadığım için birçok şeyi bilmiyorum ama yanlışlıkla birşey okudum bir yerde ki o da dexterın ritayı öldürüp trinity öldürmüş gibi göstermesi.. eğer bu doğruysa çok üzülürüm bak..
ikinci diyeceğim şey libby'nin cinayeti quinn'in üstüne kaldı falan onu anladık.. sonra quinn olup biteni tam açıklamadı onu da anladık. dexter da debra'nın kıyağı sonrası quin'e kıyak yaptı onu da anladık.. yani zaten yapmasa belki quinn ötecekti dexter'ı izlettiriyordum ben libby'ye diye.. o yüzden hadi tamam.. ama quinn'in suçlu pozlarından sonra niye kimse libby cinayetini çözmeye çalışmadı?..
neyse belki 6. sezonda çözmeye çalışıcaklardır.. hem quinn de salak değil yani işin ciddiyetinin farkında artık.. ama daha yeni yaşandı zaten herşey.. hem doğum günü falan kutluyor daha insanlar.. onların da bi yaşaması var yani.. kuşların da bir yaşaması var.. sen onu biliyor musun?
bir de şu emily birch şizosunun da cesedini bulurlar da bu konular açılır mı tekrardan diye düşünüyorum.. sonuçta orda lumen'in de kanı manı var ve lumenla telefonda konuştu bu kadın o kadar. hem de ölmeden hemen önce bile konuştu. jordan chasele de konuştı hatta.. gerçi o öldü mühim değil ama yani lumen tekrardan dahil olmalı bir şekilde.. di mi ama ya.. valla dexter'la aşk yaşasın diye demiyorum ama çok şey muallakta kaldı..
ha bir de o ters dönen kırmızı arabaya ne oldu? o kırmızı arabayı yakmış falan olmalı dexter onu görseydik bari..
cidden ama.. bu ne biçim finaldi lan..
yani finale dair tek güzel şey debra'nın jordan'ı gören meyveciyle konuşurken iletişimde zorlanınca, sikicem artık bu iş bitsin ispanyolca öğrenicem serzenişleriydi..
bu kadar..
paintte yaptım bu resmi. karmaşıklı yapmaya çalıştım. olmuştur umarım.. ne gördün? kime soruyorsam.. (olmuş olmuş aferin)
neyse..
dişim ağrıyor.. ara ara giren ve diş fırçalayınca geçen sinir bozucu bir ağrı.. dolgum hava mı alıyor acaba..
işin kötüsü ben bu dolguda bir gariplik olduğunu daha yapıldığının ertesi gününde anlamıştım. söylemiştim de dişçime.. lakin umursamamıştı.. ve bu durum küçük küçük artçı şok misali bir yıl boyunca devam etti.. fazla abur cubur tüketmediğimden çok sıkıntıya sokmadı beni ve kafamı yoran başka dertler olduğundan fazla dinlemedim kendisini ve idare ettim. ama bu ara kafam rahatladığından olsa gerek hemen bu rahatlığı bozmak zorunda olduğum için yeni bir sorun arayışına girip bu durumu sorun haline getirmeye karar verdim. evet sanki ben kendisini dinledikçe daha da çok ağrıyor.. yada ağrımazken aa dişim ne alemde diye bir an bütün algılarımı kapatıp sadece dişimi hissetmeye odaklanıyorum ve birden bi ağrı hissediyorum..
valla manyak mıyım neyim ya.. zaten bence sülalede manyaklaşmaya sebep olan (babamın tarafından gelen) ciddi bir psikolojinin ağzına sıçıcı gen var.. o geni bir bulursam var ya.. annemlerin tarafta yok ama sanırım öyle bir şey.. onlar daha neşeli.. böyle sorun olsa bile şen şakrak gülüyorlar devamlı.. oha olur mu lan öyle insan? abarttım tanımıyorum pek onları da aslında.. arada geliyorlar geldiklerinde gülüyorlar.. ben de şaşırıyorum öyle.. ufo gören masum köylü gibi bakakalıyorum.. biz pek gülmeyiz de.. şaka lan güleriz..eheh bak...
yani şimdi bendeniz her an her dakka karamsar değilim tabii ki ama çok kötü bir huyum var. bir şeye çok üzüldüğümde yada korkuya kapıldığımda yada bunalımlara girip yaşama sevincimi kaybettiğimde falan geceleri uykuya daldığım anda beynim kendini imha moduna geçip intihar etmeye kalkıyor.. :)) valla bak.. (inandım lan tamam)
salak yemin ediyorum gerizekalı bu beyin ya..
neyse bu çok ilginç ve şüpheli bir durumdu ama malesef ki geçtiğimiz gün emin oldum. bayram dolayısıyla abim evde ve aynı şeyi onda da görüp teşhisimi koydum sonunda..(oha teşhis falan koymuşum) dertlerimiz farklı olsa da verdiğimiz tepkiler aynı..
şu anda kötü bir dönemden geçiyor.. beş gün falan önce birden gece kapımı çaldı ve uyandırdı beni. gelsene hastalandım dedi. gittim.
nedense durum benim yaşadıklarımla aynıydı.
gece uykuya dalamadığını, dalsa bile anında titreyerek ve hayvan gibi hızlı bir kalp atışıyla uyandığını söyledi.. evet bunlar benim aylardır yaşadığım uyku bozukluğumun yegane ağzıma sıçış şekliydi..
gerçekten çok pis bir şey ya bu.. öyle bir şey ki sabaha kadar sürüyor ve artık yorgunluktan bitap düşünce bitiyor bir şekilde.. sabah da erken kalkman gerekiyorsa azıcık uykuyla güne başlayıp bütün gün kafa bi milyon gezip akşam da bir daha aynı sorunu yaşayarak yine uyuyamıyorsun. uzun vadede yaşandığında ciddi zayıflıyor insan.. göz altların her daim mor geziyorsun falan.. çok kötü ya.. (hem kötü hem çirkin hem pis hem çirkin iğrenç pis)
aynı şeylerin onda da gözüktüğüne önce şaşırdım sonra da şaşırdığıma şaşırdım. sonuçta kardeşiz. aynı boktan genlere sahibiz.
neyse uyu sen ben burdayım deyip izlemeye koyuldum. uykuya dalıyor.. 2-3 dakika sonra nefes alma sesi iyice azalarak en sonda yok oluyor böyle çok acayip ya.. elimi burnunun oraya tutuyorum ve hava hissetmiyorum falan.. işte beynin şalteri indirdiği an bu an heralde :)) ölüm emrini verdiği bu an işte arkadaş ya.. yani bilinç altımızda yada bilinç dışımızda -bilemiyorum hangi tabir doğru olur- bir ölme isteği var yahu.. (olaya bak..)
işte böyle bok ötesi bir durumda uyanınca, ne olduğunu anlayamadığımız için psikolojik olarak çöküyoruz ve belki panik atak gibi durumları yaşanıyor..
uyku apnesi mi acaba dedim ilk ama değil.. kafamız rahatken bi bok olmuyor çünkü..
kendimi abimi izlediğim gibi izleyemediğim için aylardır bu sorunu yaşamama rağmen ne olduğunu bir türlü çözemiyordum. fakat onu sabaha kadar izledim ve olayın ne olduğunu anladım ve şu an içim çok rahat. bi bokumuz yok fiziksel olarak yani bu açıdan kafam rahat.
çünkü insan kendini gerçekten hasta sanıyor.
herneyse sabaha kadar bu durumu devam etti ama her seferinde bir öncekinden daha uzun süre uyuduktan sonra uyandı. ama her seferinde ise -aynı benim de sanmış olduğum gibi- hiç uykuya dalamadığını, tam dalacakken uyandığını sandı.. ama dalıyordu. olay uykuya daldıktan sonra gerçekleşiyordu. ilk seferinde 2-3 dk , ikincisinde 5-6 dk , üçüncesinde 8-10 dk sürdü uykusu.. ve beynin ölüm emrini :) oha o zaman da güşmüşüm burda :) vermeden önce uyuyabildiği uyku süresi bu şekilde arta arta, hava aydınlanana kadar devam etti.. sonrasında ise dediğim gibi vücut bitap düşüp - olay tamamen psikolojik olduğundan ve uykusuzluktan dolayı- bilincin yavaş yavaş kapanmaya başlamasıyla beyin artık kendini imha edemeyeceğini anlayıp pes ediyor (aferim o beyine adam olacak zamanla) ve uykuya dalıyorsun nihayet.(mışıl mışıl)
gündüz ise zımba gibi oluyorsun.. zımba dediysek.. hastalıktan eser yok, anlamında yani..
neyse.. böyle işte.. yukarıda anlattıklarım tamamen kendi ürünüm deli saçmalığı da olabilir.. hatta büyük ihtimal öyle.. (evet öyleymiş) insanın beyni kendi vücuduna böyle götlük yapar mı lan? (yazıklar olsun öyle beyne)
neyse boşver sen..ama yine de ağzına sıçayım böyle psikolojinin...
2 yıl sonra gelen edit: uyumadan önce ekmek yedim geçti lan.. annem yıllarca "ekmek ye kızıııım ekmek yemiyorsun kafan çalışmaaazz" dedi dedi sonunda haklı çıktı bak.. ekmek yemeyince beyin sapıtıyor deli deli işler yapıyor heralde hahah.. bundan böyle yatmadan önce ekmek yiyorum.. ama yanında başka bir şey mesela peynir falan yemeden.. sadecek ekmek.. yoksa midem yanıyor.. mide de bi acayip yani sadece beyin değil..
neyse olayın çözümü sadece ekmek.. saaaadece ekmek.. oha ya şu ekmeğin yaptığına bak sen.. bir de "kızım üşüyorsun sen geceleri ince giyinme" der hep ben de artık iyi giyiniyorum yatarken.. kazakla paltoyla uyuyorum.. onun da faydası olabilir bak.. kadın bir defa bildi sonuçta..
işbu editleme de yine başka bir saçmalık olarak ama belki de haklı tarafları olan bir saçmalık olarak önceki saçmalığın devamı şeklindedir.. ki belki de önceki saçmalığım da o kadar da saçmalık değildi..
yani ben çok daha fazla saçma şeyler de gördüm bu alemde..
hakkımı yeme rica ederim..
biiir çok sıkıldım
ikiiiii...
heheh.. ya ama gerçekten çok sıkıldım. ayrıca her taraf sarımsak kokuyor şu anda.. ben ki iki gündür kaşlarıma ne bulursam sürüyordum ki bugün artık daha da ötesi olmayacak şekilde sarımsak sürdüm. yarın pazar. pazarları evden çıkmam pek. buna güvendim yani..
neden sarımsak sürdüğüme gelince.. kaşlarım küstü. evet bu da geldi başıma. aman ben de sanki biçok şey gelmiş gibi sanki başıma.. salak mıyım neyim.. belki de salakımdır olabilir.
neyse işte bendeniz önce kaşlarını alan ardından çıkartmaya çalışan bir gerizekalıyım. ya bu ne biçim bir iştir kaş mı ektirsem bu eksik yerlere derken internetten arattım olayı ve tek gerizekalı olmadığımı öğrendim. meğer bu birçok gerizekalı kızın ortak sorunuymuş. hemen birlik dernek falan kurma fikri geldi yine aklıma. aklını kıl tüyle bozmuş gerizekalı kızlar birliği komitesi falan filan..
neyse işte bir badem yağı bir sarımsak derken sanırım doğa üstü bir olayın gerçekleşmesini bekliyorum. yani 2 günde çıkmalarını bekledim. evet resmen bekledim. halen de bekliyorum. çıkın laaaan!
mesela sarımsağı iki saat falan önce sürdüm. sonra da baktım çıkmışlar mı diye.
nasıl bir mantıksız insanım ben anlamıyorum ya. sonra da başlarım sarımsağa da bademe de deyip yüzümü nine sabunuyla yıkadım. (nine sabunu 10 sabun gücünde)
sarımsağı fazla küçümsemişim ama. nine sabunu bile kokuyu geçirmeye yetmedi. yüzüme parfüm sıkmayı düşünüyorum şuan ama tee orda ikinci rafın üstünde. üşeniyorum şimdi yatağımdan kalkmaya. amaaan neyse yarın evden çıkmıcam. böyle dedim ya bak kesin çıkarım.
ya ama en azından koku öyle sarımsak yedikten sonraki gibi değil. yani daha az rahatsız edici sanırım. hatta bazı insanlar için iştah açıcı bile olabilir bu koku. mesela koreliler için. kim ki duk filmleri izleye izleye nasıl insanlar bu insanlar diye merak etmeye başlamıştım korelileri. sonra tabi hemen araştırmacı ruhumla sarımsağı çok sevdiklerini ve kimchi denen bol sarımsaklı geleneksel bir yiyecekleri (turşu gibi birşey) olduğunu öğrendim. sabah akşam bundan yiyip her tarafı leş gibi kokutuyorlarmış. bu bilgi şu ana kadar işime yaramadı. belki ilerde yarar bilemiyorum.
neyse sonuç olarak kokuyorum işte. hatta ev kokuyo. tek bir sarımsakla başardım bunu. bi tane. ama onu sarımsak çekeceğinde çektim böyle suyu falan çıktı. ondan yani.
öf neden yazıyorum ben ya.
oturup uyumam gerekirken... evet ben oturarak uyurum. yada odayı havalandırmam gerekirken.. sahi ya neden penceremi açmıyorum ki ben..
neyse.. sarımsak demişken sarımsaklı bir yemek tarifi de ekleyeyim hemen tam olsun.
3 tane yufkayı al yuvarla. sonra lokma lokma kes. sonra borcama diz. fırına at. 180 derecede çıtırdat. sonra çıkar. bu arada önceden 3-5 tane baget tavuk haşlamış ol. sonra onları kemiklerinden ayıklayıp yufkaların üstüne yay. sonra haşlama suyunu da üstüne dök. üstüne de, içine 2 diş sarımsak çekip karıştırdığın sarımsaklı yoğurdu boca et. afiyetle ye. leş gibi kok. sakın evden çıkma. çıkarsan da delete sakız çiğne. mint şeker ye. insanınların yüzüne yüzüne konuşma.
pis...
piiiiiiiiiiiiis!
dexter dexter olalı böyle göte gelmemişti arkadaş.. ne biçim bir 4. sezondu o öyle.. (ancak izleyebildim.) yani sen neymişsim be trinity amca ya.. her tribinin ardından önce ürküp sonra gülsem de son yaptığın hareketin ardından sadece mal gibi bakakaldım ekrana.. saygıyı hakeden sinir bozucu bir ihtiyarsın sen. öyle dexin masasında kurbanlık dana gibi yatarken ettiğin lafları daha iyi anlıyorum şimdi bak. seni hasta ruhlu akıllı ihtiyar..
dextercım seni de hafif mallaşmış buldum aslında bu sezon. yani lunaparkta nasıl oyuna geldin anlamış değilim. cidden çok kafan karışıktı bu sezon. adaptasyon sorunları yaşayıp durdun.. yok vatana millete hayırlı vatandaş kamuflajı yapayım; ona buna iyi davranayım, karımı üzmeyim, kız kardeşimi pışpışlayayım.. ne bitmez çilen varmış senin de arkadaş ya..
kız kardeş demişken..debra denen ağzı bozuk, hatta çemçük ağızlı diye tabir edebileceğimiz kız benim de ağzımı bozuyor mütemadiyen.. çok kötü örnek oluyor bana çok.. neyse..
..
mal dexter ya.. harry'yi dinlemezsen böyle olur işte.. çok büyük bir hata yaptın.. trinity ile takılmacaların bokunu çıkarırsan olacağı bu.. bir de quinn'e de kafa atmayacaktın bak.. sörcınt doaks a da kafa attıydın, ve sonucunda neler olmuştu hatırlatırım..
bir de tutup aynasını kırdığın adamı itip kakabiliyosun ama başkasıyla öpüşen karına iki tokat atamıyosun ya pes yani..( oha iyice annem gibi konuşmaya başladım :)) neyse sonra gittin bi yumruk attın adama da rahatladık.. gerçi kabul; o aynısını kırdığın eleman da dövülmeyecek gibi değildi.. telefonunu mu fotoğraf makinasını mı ne çıkarıp burnuna soktu ya hani.. ''ahanda kaydediyorum sıçtın boku yedin napçan şimdi'' falan diyor bi taraftan da.. adamı oracıkta ümüğünü sıkmak suretiyle öldürmeni bile bekledim aslında. ama tabi tarzın değil. (ümük sıkmak..)
neyse 26 eylül'de de 5. sezon başlıyormuş... artık onu eş zamanlı takip ederim heralde. zira rita sümsüğü öldükten sonra dexter eski ruh haline kavuşacak mı kavuşmayacak mı ve hatta bebek harrison'ın güzel seksi bir bakıcısı olacak mı? bütün bunlar merak konusu.. heralde diğer 2 veledi de dedeleri nineleri ile birlikte yaşatmak suretiyle şutlarlar.. (en azından astor'u şutlasınlar yeter, sinirden delirten ergenler komitesi başkanı falan yapsınlar onu, yada ağzına ağzına vurulacak sevimsiz ergenler birliği başkanı.)
yani sonuç olarak elimizde çocuklu bekar yakışıklı seri katil dexter var şimdi.. illa ki bir hatun lazım.. (hemen duygusallaşıyorum ben de ya..) neyse konudan saptım yine.. yani diyordum ki bayaa iyi bir sezondu bu sezon. gerçi bütün sezonları iyiydi.. ama ne bileyim bu trinity killer olayı falan ayrı bir heyecan katmıştı sanki.. diğer sezonlarda olacakları az çok tahmin edebilirken bu sezonda nedense sürekli bir merak içerisindeydim.. iyiydi iyi..
bir de ikidir bu seri katiller dexterın yakınlarına saldırıyor.. söyleyim bu quinn denyosunun gözünden kaçmaz.. yoksa kaçar mı? o kadar mı denyo lan bu quinn? bir ben mi gıcık oluyorum bu adama yahu?
neyse bakalım neler olacak.. çok merak ediyorum.. başka derdim yokmuş gibi acaba dexter nasıl temizleyecek bu kadar şüpheyi diye düşün düşün bir hal oluyorum burda..
bana ne ulaaaaaaaaaaaan!
yine bayram geldi...
bütün gün oturup şeker çikolata bal kaymak kahve meyve falan filan tükettim oysaki... ama yine de inanaılmaz yorgun hissediyorum kendimi. insanı action man'e çevirecek bu kadar şey yiyip içtikten sonra bu yorgunluk niye peki??
rol yapmaktan arkadaş ya... vallahi de tükendim billahi de tükendim!
her bayramın ritüeli olan akraba ziyaretleri kısmında ciddi anlamda işkence çekiyorum. psikolojik açıdan zorlu bir süreç benim için bu ziyaretler. kasıyorum kendimi, o da gerginlik, yorgunluk falan yaratıyor işte...
...
ya akrabalarım iyi insanlar, bunda şüphe yok. fakat aramızda samimiyet eksikliği, bakış açısı ve ilgi alanı farklılığı var ki bu da konuşacak konu bulamamak sorununu doğuruyor. hadi bulduk diyelim açtılar bir konu... (ben pek açamam) dediğim gibi samimiyet eksiliği de tam burada devreye giriyor. yıllarca kopuk kopuk yaşadığımız ve bayram seyran dışında görüşmediğimiz için kimse kimsenin hayatına dahil olamıyor, kimse kimseyi gerçekten tanımıyor. e bu durumda benim de kendim gibi olmam beklenemez...
işte bu yüzden konuşmalarımız süresince saçma sapan laflar ediyorum. sonra ettiğim laflara şaşırıyorum. ama şaşırsam da devam ediyorum. bi acayip..
....
ya acaba içimden geldiği gibi davransam, kendim gibi davransam nasıl olurdu..?
mesela gülmemin beklendiği ama gülecek birşey bulamadığım yerde gülmeseydim... -ee devam et komik birşey yok ne gülüyon- bakışı atsaydım sadece...
yada ilgilenmediğim bi şeyden bahsettiklerinde ''aaa hadi ya'' demeseydim... öyle bön bön baksaydım... ''eğöö..olabilir, neyse sonra?'' deseydim...
hele hele bilmedikleri konularda yaptıkları yorumlara ''ya.. evet haklısınız.'' yerine ''tebrik ediyorum çok güzel saçmaladınız..'' deseydim..
oha çok kötü olurdu..
iyi ki yapmıyorum lan böyle..
bugün annemle aramızda şöyle anlamsız bir konuşma gerçekleşti, annem duş kabini kapalı bir şekilde banyo yapıyordu, ben de ellerimi yıkamak için banyoya girmiştim...ben: hemen ellerimi yıkayıp çıkıyorum (aceleci)annem: tamam ben çıkıyorum şimdi (daha aceleci)ben: yok ben çıkıyorum hemen (telaşlandım, çıkmasın hemen ben girdim diye)annem: hayır ben çıkıyorum! (sinirli)ben: tamam çık (dumur)sonuç: ilk ben çıktım tabi doğal olarak, tek derdim ellerimi yıkamaktı yahu...
sevgili blog,
seninle bu şekilde başlayıp hiçbir şey demeden ayrıldığımız çok oldu . bu sefer öyle olmamasını temenni ederek tekrardan yazmaya başlıyorum..
çok da yazasım var ama bir yandan da hiç yok. anlıyor musun beni? mesela şu an birden bire kaçtı.. ama yine de biraz beklicem belki gelir.. kabız olma durumu gibi oluyo bu tarz şeyler bazen..
...
tamamdır.. ben klasik olarak dert yanarak başlayım..
...
var ya.. bütün evrenin güçleri birleşmiş, ağzıma sıçmak için uğraşıp duruyor gibi hissediyorum şu ara..
geçen hafta istanbul'a gittim.. gitmez olaydım.. hasta oldum, aç kaldım, uykusuz kaldım, üstüne bir de hiç eğlenemedim.. zaten ne bekliyordum ki ya? gelmişim 25 yaşıma.. hala istanbul'a gidip eğlenebileceğimi düşünmem de ayrı bir mallık zaten.. o değil de ben eğlenmekten ne anlarım yahu.. kaç defa eğlendim sanki hayatımda.. oha amma eziklendim..
bir de baska bir yerde kaldığımda ortaya çıkan erkenden uyanıp ev ahalisinin uyanmasını bekleme sendromum pörtledi yine.. ya gerçekten her sabah tak diye 8de uyanılır mı be.. sonra bekle ki millet kalksın öğlene kadar bekle.. çıksan kendi başına olmaz..ayıp.. ne o öyle kaçar gibi.. çıkmasan olmaz..
...
veee.. şu konuya da değinmeden geçemicem.. yahu bu insanların (çoğu yakın arkadaşım) beslenme tarzı resmen bitirdi beni.. halen öğrenci mantığı hazır yiyecekler.. midem ve bağırsaklarım bu durumu tasvip etmiyorlar.. dışarıda yenen iğrenç yemekler de cabasıydı.. yemeğe iğrenç denmez gerçi.. vasat diyeyim o zaman.. ya acaba ramazan diye mi böyle oldu..
...
neyse ders olsun bunlar bana.. hatta sıralayım çıkardığım dersleri:
1) bu yaştan sonra eğlenmeyi unut.. eğlenmek kim sen kim hatta.. (hele bi de ramazanda..)
2) herkes bi mal olmuş..
3) sen de bi mal olmuşsun.. (kendime diyorum)
4) sen de aslında malsın (sana diyorum)
5) otobüs firmalarının hepsinin ağzına sıçayım... bir daha montunu almadan otobüse binme!
ha sahi.. bi de bu klima sorunsalı var.. akşam otobüse biniyorsun, zaten gece.. sıcak falan değil.. otobüste maksimum 15 kişi var.. ona rağmen klima öyle hayvani bir şekilde çalışıyor ki anlatamam..
ya otobüse bindim.. otobüse mi ayak bastım grönland'e mi anlamadım yemin ediyorum..
muavin yanımdan geçerken dedim ki;
"hacı donuyoz yeaaa.." (tabii ki böyle demedim ama buna tekabül eden bir şey dedim işte.. sonra da devam ettim)
"giderken de hasta oldum sizin bu klimalarınız yüzünden.. yeni iyileşmiştim yine hasta olucam şimdi.. " (gittim, dönüyorum yine sizin firmanızı tercih ettim mesajı veriyorum bir yandan)
sonra the muavin dedi ki;
"bazı müşterilerimiz ne kadar klima çalışsa da sıcaklıyorlar bir türlü yetmiyor onlara, daha da soğuk olsun istiyorlar ekikikiki"
..
daha da daha da daha da soğuk olsun diyen bir tip düşünemiyorum ben yahu.. kutup ayısıdır o anca.
dalga mı geçti lan yoksa benle? öylece bakakaldım birşey diyemedim. muavinin yanımdan sessizce ayrılışını izledim ve birşey yapamadım. tıpkı yıllarca, tombo kalemimin sıramdan yuvarlanıp düşüşünde sadece baktığım gibi. neden hiçbir seferinde o kalemi tutmak için atlamadım? refleksim yok mu lan benim?
mesela burda da refleksif olarak atlayıp muavini kafasından tutup tepedeki hava üfleyen şeylere yapıştırmam ve "kapat dedim laaaan! kapaaaaaaat!" diye bağırmam gerekiyordu. refleksif olarak yani.
neyse..
zaten yeni iyileşiyordum tekrardan öksürmeye başladım.. çantamda bulduğum bi tişörtü göğsüme koydum, kollarımı birleştirip minimum ısı kaybedicek şekilde toparlandım. sonra sağdan soldan hapşırma öksürme sesleri gelmeye başladı.. ardından herkes klimadan şikayetçi oldu. ama yine de o lanet olasıca klima inatla kapanmadı..
lakin bir süre sonra ayarı değişti. grönland'den kanada'ya geçiş yaptık... işte böyle..
ama neden kapanmadı o klima inatla.. haala düşünüyorum.. insanlar olarak çok çeşit çeşit ve garip yaratıklarız. konuşabildiğimiz halde anlaşamıyoruz. çünkü bir de ikna sorunumuz oluyor.
adamı üşüdüğümüze ikna edemedik diye yazın donarak ölecektik ha...