20 Aralık 2015 Pazar

otur oturduğun yerde

yersin sopayı

heheh

..

ah arkadaş ah..

ne çok uyuşturuyoruz kendimizi...

diziler filmler hatta kitaplar... kitaplar normalde kutsal muamelesi görür, laf edeni döveriz kategorisindedirler ama bence onlar bile.. roman falan olanlar özellikle..

..

bazen bir şey izlerken pat diye durduruyorum.. ööyle baktığımı fark ediyorum. sadece bakıyorum lan diyorum.. tabi işin aslı öyle değil. izlerken zihinsel süreçler bilmem neler falanlar falanlar oluyor da.. tabii ki demek istediğim o değil..

yani çıkıp yaşamak lazım gibi geliyor o an.. ama yaşasan napçan diyorsun.. zaten çoğu insanın bir bilemedin iki gün tatili var.. insanlar eşşekler gibi çalışıyorlar.. yoruluyorlar..azcık zaman kalıyor kendisi ve eşi dostu için..

..

insanoğlu hayatını ne kadar sade ve uyaransız hale getirmiş..

bence insanların belli düzeyde bi uyarana ihtiyacı var sağlıklı yaşayabilmesi için.. yani tabi öyle.. bence dedim de zaten öyle.. ama şunu demek istiyorum yani, bence bu şart...

hani nasıl bi elemanı kapkaranlık sessiz ve kimsenin olmadığı bir mekana kapatmışlar.. en sonunda kendi uyaranlarını kendisi üretmeye başlamış.. görüntüleri sesleri kendisi yaratmaya başlamış..

işte onun gibi..

bence insanoğlu böyle kıçının üstüne oturup mal oğlu mal gibi yaşamaya uygun değil.. aslında daha fazla aksiyon olmalı hayatımızda.. daha fazla heyecan olmalı..

renklerimiz bile soldurulmuş.. giydiğimiz kıyafetler bile mat koyu.. onlar bile bi uyaran neticesinde ve etkisi düşürülmüş..

evlere bak hep bembeyaz.. salon takımları vs .. şıklıktan yıkılıyoruz falan..

ama bi de tv dizilerindeki evlere bak.. zenginli olanları demiyorum da özellikle amerikan sitcom olanlarda falan ve yerli sitcomlarda da.. renk cümbüşü.. hatta zenginli dizilerdeki renkler de bizimkilerden iyidir..

sonra kıyafetler daha iddialı falan.. oysaki çoğu insan sıradan giyinir..

sonra bir sürü entrika döner dizilerde.. oysaki bizim hayatlar sütlimandır genelde..

bir sürü aksiyon yaşanır.. yine dediğim gibi bizim hayatlar ot geldik ot gidiyoruzcasına sakindir.. otururuz kıçımızın üstüne hareketsiz biçimde dizi izleriz..

sende hareketsiz biçimde bunları okuyorsun bu arada :)

oku oku..

hiç mi bir şey okumıcaz izlemicez canıııım..

..

yani sanki resmen birileri düşünmüş.. ulan bu insanları it gibi çalıştırıyoruz.. ama böyle delirebilirler.. en iyisi bunlara gazlarını alacak bir şeyler yapalım demişler sanki..

yani belki böyle çıkmamıştır diziler filmler piyasaya.. sanat vs bıdı  bıdı tamam da.. bu kadar sektör haline gelebilmesi falan sanki birilerinin de önerisiyle destek görmüş gibi geldi bi an.. sabah sabah komplodan ölcem..

sanki ihtiyacımız olan o gerekli  uyarılmışlık düzeyine izleyerek ulaşalım da böylelikle daha çok çalışalım daha az yaşayalım ve buna isyan etmeyelim diye ayarlanmış gibi her şey..

heyecanlanmamız mı lazım.. patlat aksiyon filmini.. daha fazla romantizim mi yaşamamız lazım.. patlat bi bölüm daha..

ihtiyacımız olan her şeye daha kolay ve daha kısa sürede sadece izleyerek ulaşıyoruz arkadaş..

..

sen bana bakma..

ben böyle sallıyorum bi tarafımdan..

ama sanki çıkıp yaşayabilsek daha iyi...

ama uyuşmuş gibiyiz işte..

çıksak daha fazlasını isticez.. gerçekten yaşamak için zaman lazım çünkü..

e o da olmaz..

..

en iyisi hepiniz malsınız adlı dizinin ikinci sezonuna başlayayım ben..

si yuuu

16 Aralık 2015 Çarşamba

dolmayan çukur yapmışlar

ah arkadaş ah..
 
bu samimi salı gecesinde yine ayaklarım ağrımakta.. 
 
bugün yine toplumun kanayan yarasına parmak basmak istiyorum: topuklu ayakkabı.
 
aslında toplumun kanayan yarası babet denen uzakdoğu terk çarıklardı ama bu aralar yeni bir kanayan yara buldum.. o da topuklu ayakkabı arkadaş..
 
nedir çektiğimiz bu topuklu ayakkabılardan.. sen şimdi diyeceksin ki bu olsa olsa kadınların kanayan yarası olur.. ama değil işte.. öyle değil.. bir kadının ayaklarını ağrıtmak tüm insanların ayaklarını ağrıtmaktır.. bilmiyor musun sen bunu? kadının ayakları ağrırsa kim yapacak yemeği? kim yapacak ütüyü? kim bakacak çocuğa? kim ne diyorum lan ben?
 
pardon yine içimdeki über geleneksel fedakar kadın dışarı çıkar gibi yaptı bi an.. artık bu görevler paylaşılıyordu doğru.. unutmuşum pardon..
 
pardon falan değil lan işte... bak genel bir sistem aksaması olur kadınların ayakları ağrırsa.. bunu buraya yazıyorum... yazdım.
 
ayaklarımız önemli ulan!

..
 
hayır yani çok mu zor şu ayakkabıların tabanlarını ortopedik yapmak..
 
arkadaş benim şu hayatta anlamadığım 2 şey var.. geri kalan her şeyi çözdüm.
 
1. neden tuvaletler evlerin dış cephesinde yer almıyor? bunu dış cephe kıymetli dimek ki diyerekten çözmüştük güya ama kabullenemiyorum arkadaş kabullenemiyorum..
 
2. neden ayakkabıların içindeki taban kısmını ayaklarımızın çukurunu dolduracak şekilde yapmıyorlar? neden bütün vücudumuzun ağırlığı ayağımızın ön ve topuk kısmına binmek zorunda kalıyor? doldursana kardeşim şu çukuru da.. çok mu zor ya.. ayakkabıların estetiği mi bozuluyor anlamıyorum ki..
 
hayır çukur varsa tümsek de olması lazım.. değil mi yani? yanlış düşünüyorsam yanlış düşünüyorsun de.. yanlışsın deme acayip sinir olurum.. yanlışsınmış... ne sinir bozucu bi kelime lan bu..
 
..
 
ne diyordum.. hah çukur tümsek..  yani tabi bazı ayakkabılar topuklu da olsa gerçekten çok rahat oluyor.. haklarını yemeyeyim yani.. var öyle ayakkabılar.. bana da denk gelmişti.. ne güzel günlerdi..
 
ama maalesef sonuç olarak çoğu ayakkabının tabanlar hep düz ve rahatsız.. yani cidden bak ayağın ön ve arkası, hatta topuklu ayakkabılarda daha çok ön taraf o kadar fazla basınca maruz kalıyor ki ondan sonra gelsin stres kırıkları gitsin..  bulamadım burayı..
 
yetkili birileri bu işe bi el atmalı..
 
..
 
ben bu sorunu tartışma oturumları düzenlemek suretiyle sağda solda dile getirdiğimde neler neler demediler.. vay efendim topuklu ayakkabının tabanını doldursan da öne basınç olurlar mı ararsın, herkesin çukuru bir mi kiler mi ararsın..
 
şaka lan şaka.. tartışmaya açmadım bu konuyu.. kendi kendime düşündüm.. bu itirazlar da kendi kendime yaptığım itirazlardı.. hayır deli değilim.
 
görüşlerimi test etmek için karşıt görüş geliştiriyorum arkadaş.. bilimsel takılıyoruz şurda..
 
..
 
kendi kendime etmiş olduğum birinci itiraza bakalım..
 
soru: topuklu ayakkabılarda çukurlar için tümsek yapsak da gerçekten yine basınç önde mi oluşur?
cevap: sanmıyorum.

hehe.. sahi  bak ceyoda topuklu bir bot denemiştim yine bu ortopedik olmayan ayakkabılara lanet ettiğim bir anda.. topuğu çok yüksek değildi.. e doğal olarak yani ceyo lan orası..  neyse 6 cm falan vardı ama yine de sanki.. hadi 5 olsun... gayet rahattı ya.. tümsekli falan.. en sevdiğimden.. ama çok sade gelmişti almamıştım.. e tabi sade olacak lan ceyo orası..

ama sonra baktım tekrar bulamadım.. vay arkadaş hemen de satılmış..

ikinci soruya geçelim..

soru: senin çukurun benimkiyle bir mi?
cevap: nereden bileyim arkadaş.. ayak çukuru uzmanı mıyım ben?

şaka yaptım lan biliyorum bunun cevabını.. değil arkadaş değil.. herkesin çukuru kendine.. benim çukurum biraz fazla gibi mesela.. o yüzden de diğer insanlardan daha çok ağrı çekiyor olabilirim.. neyse işte o yüzden de sonuç olarak benim tümseğim bana senin tümseğin sana olmalı mantıken.. ama hepimizin ayağının kalıbını alıp tek tek çukur ölçümü yapamayacağımıza göre esnek bi malzeme falan koyarız o halde arkadaş..  bu ortopedik ayakkabıcılar nasıl ayarlıyor sanki o tümsekleri?  sahi ben tabanlık mı yaptırsam yahu? sığar mı acaba ayakkabılarıma.. neyse sonuç olarak bu noktada tümsek için malzeme önemli diyor ve gece gece neden böyle saçma sapan şeyler yazıyorum diye merak ediyorum tam şu anda.. hayır hadi düşündüm bunları ama niye yazıyorum? ne geçicek elime bunu yazınca?

valla acıdım şimdi kendime ya.. resmen daha iyi bi işim yok.. yok ki gelmişim buraya o çukur senin bu tümsek benim biyoloji terk terk konuşuyorum..

vay arkadaş..

işte şimdi moralim bozuldu..

..

neyse gidiyorum..

çukuruna dikkat et..
 
ig
 

1 Aralık 2015 Salı

dünyanın en güzel yiyecekleri

vay arkadaş ya..

çok değil daha bir sene önce çayına şeker atmayıp baklavayı iskenderi löp löp götüren insanlarla hunharca dalga geçen ben... aynı duruma düşmedim merak etme..

ne yicem lan baklava iskender falan.. hayvan mıyım ben? oha ya.. dünyanın en güzel 3 şeyinden 2sini yemeyi hayvanlık ilan ettim ya yuh bana..

..

yalan söyledim ya aynı duruma düştüm..

..

şimdi şöyle oldu.. ben de bu şeker denen en tatlı zehri (karatay başgana selam olsun) artık hayatımdan yavaş yavaş çıkarmam gerektiğini idrak ettim nihayet..  fakat küt diye bırakamadım.. önce çaya attığım şeker miktarını yavaş yavaş azaltmaya başladım.. sonra çayın yanında tatlı bir şey varsa hiç atmamaya başladım falan.. en sonunda tatlı bir şey yoksa bile şekersiz içebilmeye başladım..

çok değil daha dün farkettim tamamen şekersiz içebildiğimi.. bugün de teyit edince dedim ki olmuş bu iş.. başarmışım...

fakat bırakma aşamasında işte çayın yanında şerbetli tatlıları götürmedim değil yani.. götürdüm mü götürdüm.. o sırada o acıyarak kınadığım, geri zekalı ilan ettiğim insanların günahlarını aldığımı farkettim bak.. yani geçen seneki halim bugüne ışınlanabilseydi ve beni tatlı yiyip yanında şekersiz çay içerken görseydi, sen de mi lan geri zekalı derdi yani.. ama brütüs demezdi..

gelelim iskender kısmına.. şekeri kıstığımdan mıdır nedir bir iştah açılması yaşadım bir süre ki sorma.. hayır sigarayı mı bırakıyoruz şekeri mi bırakıyoruz anlamadım yani o derece..

sonra işte gelsin iskenderler gitsin pideli köfteler.. hayvanın önde gideni gibi yiyorum.. dünyanın en güzel 3 şeyinden 2 si temel besin gıdam oldu o derece..

şaka lan şaka.. temel besin gıdam olur mu bunlar hiç.. temel besin gıdam mercimek ve çiğ köftedir benim.. dünyanın en güzel 3 şeyinden 2 sidir bunlar benim için..

..

işte hal böyle olunca çıktım tartıya bir baktım.. göremedim eğildim de öyle baktım sonra.. gözlerim mi bozulmuş lan diye düşündüm falan.. neyse bi baktım 50 kiloya çok yaklaşmışım...

annemin yıllardır beni 50 kilo yapma hayalleri sonunda gerçek mi olacaktı yoksa?

hayır tabii ki...dün tekrar baktım 48buçuğum.. arkadaş bi günde bi kilo nasıl oynuyorum lan? tuvalete bi kilo mu bırakıyorum anlamıyorum ki.. yanlış mı baktım yoksa falan diye düşünürken iskenderler geldi masaya...

..

bugün bi tartıldım 51 kiloyum..

..

neyse bayaa bi konudan saptım ettim bir şeyler oldu ama sonuç olarak kul kınadığını yaşamadan ölmezmiş arkadaş.. işte böyle yani.. ben de öküz gibi yiyip şeker ikram ettiklerinde "şekersiz içiyorum" diyenlerdenim artık.. nasıl olduysa ben de o şekersiz çay içip bibuçuk iskender yiyen insanlara benzedim bi anda.. bibuçuk yemedim tabii ki lan manyak mısın?

..

sonra ne bileyim kıymalı karnabahar falan yedim.. kase kase mercimek çorbası içtim.. bunların benim için dünyadaki en güzel 3 yiyecekten 2si olduklarını söylememe gerek var mı bilmiyorum.. özüme döndüm yani biraz biraz..

sonra tartıldım 49..

sonra accık geri bastım 48ler.. ileri gidiyorum 50 yi geçiyorum falan..

gizem çözüldü yani..bi kilo sıçmıyormuşum..

ama şu anki sorunum da hangi kiloda olduğumu bilmiyor oluşum...

yani şimdi çay ikram etseler "yok şeker almıyım" derim.. ama ne bileyim az önce bol cevizli kabak tatlısı yedim falan.. gündüz de peynirli makarna yemiştim.. bunlar dünyadaki en güzel 3 yiyecekten 2si değil ama..

çünkü dünyanın en güzel 3 yiyeceği şunlardır:

1. hamsi tava,
2. bol zeytinyağlı, limonlu sarımsaklı deniz börülcesi salatası,

bu arada sarımsak demişken...

çok değil daha çocukken biz bunun doğru yazılışını sarmısak diye öğrenmiştik.. ama nasıl olduysa sarımsak olmuş falan.. 

hala alışamıyorum arkadaş..

sarımsak ne ya..


22 Kasım 2015 Pazar

bir tatlı huzur almaya geldiysen taze bitti.. hepsini ben aldım nihahahaa

selaam

ay bugün meditasyonum geldi birden..

açtım böyle youtubedan relaxing müzikleri... melisadır limondur bir şeyler attım suya.. sıcak çay eşliğinde nabiyom ben yaa diye diye dinliyordum ki en iyisi  bir şeyler yazayım dedim.. malum bayaadır yazmıyordum..

şimdi birincisi meditasyon öyle olmaz dediğini duyar gibiyim.. ben de çayı içerken bu böyle olmaz diye düşündüm zaten.. bir şeyler eksik.. ya da fazla.. çay fazla olabilir mesela..

aman neyse.. sonuçta beceremedim.. vazgeçtim de zaten..

hem zaten bu aralar su gibi berrak bir zihne sahibim maşallah.. yani bunun sebebi nedir ben de bilmiyorum ama kutsal göllerde yıkanıp çıkmış gibiyim.. kutsal su içmiş gibiyim.. kutsal dağda uyuyup uyanmış gibiyim ne bileyim.. öyle bir huzur, öyle bir dinginlik içindeyim..

sebep ne? valla şimdi böyle söyleyince korktum birden.. fırtına öncesi sessizlik mi lan bu yoksa?

yaa olmasın noolur ya.. böyle gideyim ben..

..

ya şaka bir yana hakkaten bu aralar kendimde olumlu bir değişim fark ediyorum.. yani sanki bir şeyler, ağırlıklar üzerimden kalkmış gitmiş de rahatlamışım gibi..

..

neyse kendimi ne kadar iyi hissettiğime dair yaptığım bu özencikli, düşman çatlatan girişten sonra biraz başka şeylerden bahsedeyim en iyisi..

..

fakat bahsedecek  başka şey bulamadım şimdi iyi mi..

en iyisi gideyim ben..

kendimi doğanın kucağına falan bırakayım.. biraz daha huzur patlamaları yaşayayım..

evet evet gideyim havayı falan koklayayım,, ağaçlara sarılayım.. gece olunca da huşu içinde gökyüzünü izlerim artık..

evet bunları yapayım ben..

sen de yap..

25 Eylül 2015 Cuma

kurban bayramı özel - film gecesi - life of pi





bu film yıllardır aklımın bir köşesindeydi.. fakat bir türlü açıp da izlememiştim.. sonunda dün gece izledim.. 

açıkçası fragmanını bile görmemiştim.. hatta bu afişi bile görmemiştim.. yani neyle karşılaşacağımı bilmiyordum.. pi falan diyor diye matematikle ya da matematikçinin tekiyle ilgili bir şey falan sanmıştım hatta.. o derece fikrim yoktu.. hatta böyle bi film olduğunu bilsem belki ön yargıyla yaklaşıp izlemezdim bile.. pi mi deyince geldim yani..

ve iyi ki izlemişim.. çok acayip hoşuma gitti..

..

öncelikle filmin görselliğini çok beğendim..


filmin sonunda ise ben olsam hangi hikayeye inanmayı seçerdim diye düşününce ben de ilkini seçerdim dedim.. aslında gerçekçi olanın ikinci hikaye olduğunu biliyorsun.. ve muhtemelen doğrusu budur diyorsun.. ama gerçeklik değil belki de ihtiyacımız olan.. inanmak böyle bir şey işte.. insan kendisini daha iyi hissettirene inanmak istiyor..

ben inanç krizimi de bu şekilde atlatmıştım.. kendimi daha iyi hissedeceğim şekilde düşünmem lazım diyerek.. bu film de tam olarak bunu fark ettiren bir film..

"iki hikaye var.. hangisinin gerçek olduğunu kimse ispatlayamaz.. sen hangisine inanmayı seçiyorsun?" dediğinde işin seçim meselesi olduğu ve yalnızca seçen kişiyi ilgilendirdiği vurgulanmak istenmiş bence..

bence birini bu konu üzerine düşündürmek için çekilebilecek en yaratıcı filmlerden birini çekmişler.. ya da benim bu konuda düşünesim varmış bilemiyorum..

..

ben acaba çok mu yanlış anladım filmi ya da aklım başka yerlere mi gitti diye bir an düşündüm de yok ya.. doğru anladım sanırım..

neyse sonuç olarak keyifli bir filmdi.. bu kadar güzel bir filmi şu zamana kadar benden başka izlemeyen de kalmamıştır heralde.. ben de izlediğime göre artık bu filmin defterini kapatabiliriz..

..

ama başka defter açasım da yok..

çok yorgunum ya..

bütün gün kaygı içinde beklemek kolay değil..

neyse..

son olarak bir şarkı armağan edeyim bari..

 
 
bu şarkı tüm be e e e e diyen koyuncuklara gelsin.. şirin pofuduk şeyler sizi..
 
görüşürüz arkadaş.. richard parker'ı görürüsen selam söyle..

23 Eylül 2015 Çarşamba

kurban bayramı özel - zodyak kanunları

selam..

bugün sana yine burç muhabbeti yapıcam.. seviyorum burç muhabbetlerini biliyorsun..

..

efendim bugünkü konumuz bu zodyak elemanları nasıl yakalanır? nasıl etkisiz hale getirilir?

..

düşündüm de.. ben aslında bugüne kadar hep en kolay avı yakalamışım.. balık ya.. tek yakalamada başarılı olduğum burç balık.. ama diğerlerinin de nasıl yakalandıklarını izleyerek gördüm.. o yüzden sana şimdi bunların yöntemlerini açıklayacağım..

bak hayati bilgiler veriyorum..

...

öncelikle bildiğimden başlayayım..

balıkları yakalama konusunda doğal bir yeteneğim var.. orası kesin.. fakat bendeki yeteneğe sahip olmayan insanların balıkları nasıl yakaladıklarına anlatacak olursam... şöyle ki olta atıyorlar. klasik balık tutuşu gibi.. yani yem kullanacaksın.. yem dediğim de bu balıklara 'bu ne lan?' diye düşündürecek bir şey olmalı.. valla bak.. mesela hafif bir manyaklık bi dengesizlik sezsinler hemen atlıyorlar.. manyak kız paratoneri gibi zaten hepsi.. ama bu hep meraktan işte.. ben mi? ben elimle yakalıyorum ya.. yem falan yok.. öyle elimi suya sokup.. lap diye..

lan.. dur ya..

yoksa ben de mi manyağım?

yok ya.. değilim. daha neler..

bi de kendimi söyleyeyim..

akrep.. akrebin  dök üstüne suyu kaçamasın.. gerçekten bak akrep görürsen yerde falan uğraşma hiç.. panik de yapma.. dök suyu yere, yerde kaya kaya kalıyor öyle salak gibi.. üstüne bir şey kapatır yakalarsın sonra.. hehehe... işin sırrı tuzak yani.. tuzak kurcan bunlara.. kirli oynayacaksın..

yengeç desen salla ağı gelsin.. bunların resmen oturup beklicen karşılarında.. geliyorlar yani.. yakalayınca da yengeç burger yapar yersin artık sünger bob'un  yüzü suyu hürmetine..

boğa desen matador gibi olcan.. yakalamaya gerek yok sinir et dur daha iyi.. bir yerden sonra niye sana geldiğini bile bilmeyecek otomatiğe bağlayacak.. sinir etçen onları.. asaplarını bozcan devamlı.. kesin bilgi..

koç desen onlar doğuştan kurbanlık..  kaderleri bu.. boynuzundan çeke çeke getirirsin.. o da kaderine razı zaten.. hele kurban bayramıysa zaten allah'ın emri biliyorsun.. o da biliyor rahat ol..

başağı da tutçan koparcan işte.. öyle çekip  bırakma ama.. tut kopar.. bunlar emir kipinden anlıyor.. sen zaten benim için yetiştin bu toprakta muamelesi yap.. gıkını çıkaramaz.. hem sahiplen hem küçümse.. ama senin temel besin kaynağın olduğunu da hissettir.. herkes belki et sever ama ben ekmek de.. ekmeği tuza da banarım hatta diye edebiyat parçala.. seni anca ben yerim mesajı vermeyi ihmal etmiyorsun unutma. herkes ekmek yemez de.. millet zayıflama derdinde de..

yay desen yanına bi penayla bi mızrapla yaklaş zaten hemen tav olur.. valla bak müziğe bi zaafları var.. iyisi mi bi konser bileti al.. eğlence düşkünü bunlar yemin ediyorum.. bi de diyelim ki bi kavga anı oldu bu tiz tiz ötmeye balşadı.. tehditler savuruyor falan.. yapacağın şey belli.. karşı tehdit.. neyin yayıysa bu yakarım o aleti diyeceksin bunlara.. keman yayı mı? kemanın alttan yakçan çakmağı.. gitar yayı mı? yak çakmağı.. çello mu? önce çelik'in çelloyla çıplak çekinmiş fotoğrafını göster sonra yak çakmağı.. sakın öyle yok akordunu düzelteyim falan diye uğraşma.. senin harcın değil zira.. bunlara doğrudan sopayı göstercen.. aba altından da değil açık açık göstercen sopayı.. bak sinirlendim yazarken kıl oluyorum ben bunlara..

aslanı tepesine zıplayıp yelelerinden tutmak suretiyle yakalayabilirsin.. yalnız düşersen sıçtın.. düşmeyeceksin.. kurulcan tepesine.. bıktırana kadar tepesinde kalman lazım.. sonra da öyle yok yelesini okşayayım kedi edeyim falan deme diğer ortalama altı burç köşelerinde yazdığı gibi.. onlar işi bilmiyorlar.. tutarlı olcaksın arkadaş.. o yeleleri öyle okşayıp sevmek yok.. kontrollü bi şekilde tutçaksın.. yoksa okşamaya başladığın bi anda atıverir seni üstünden görürsün.. bi de yer üstüne.. bu tarz vakalara şahit olmuşluğum var.. sonu çok kanlı oluyor emin ol.. ona göre yani.. aslanı okşamak yok..

kovaya elinde her hangi bir şeyle yaklaş at basketi.. kova doldu mu tamam.. o derece dolmaya meraklı bunlar.. kendini de atsan oluuur, para da atsan oluuur, ıvır zıvır da atsan olur..  yeter ki doldur kovayı.. boşaldığı an niye boşum lan ben diye sağa sola bakınmaya başlarlar.. başka bişey atan yok mu diye etrafı kesmeye başlarlar hemen.. ilgiyi eksik etmeyeceksin bunlardan.. öyle yani.. kovayla uğraşmak zor..

teraziye biniciyle yaklaşacaksın.. önce ayarlarını boz, sonra koy biniciyi.. biniciyi çıkarırsa sıçar.. bütün dengesi bozulur.. aha da muhtaç ettin kendine..  bi de bunlar böyle denge timsaliymiş gibi dolanırlar etrafta.. inanma ya.. rüzgar esse dengeleri bozluyor.. bi kantar değiller yani.. arada kavga et yanlış tartıyorsun diye.. ayarların bozuk de.. moralini boz.. sonra bak gel düzeltçem de.. öyle öyle salak et bunu.. sana muhtaç olsun.. 

..

kaldı ikizler ve oğlak.. diğer bir değişle deli ve it burcu..

bu ikisinde başarısız olduğum için bunlar hakkında yazmayayım bari.. gerçi başta bunları da yakalamıştım ama sonra nasıl olduysa olmadı.. o yüzden kendimi başarısız sayıyorum.. ilginç şekilde bu ikisini yakalayabilenleri de görmedim.. hiç örneği yok resmen.. o yüzden  bu ikisini yazamıyorum arkadaş..


..


burçlarla ilgili üşenmeden bu kadar saçmaladıktan sonra günün asıl anlam ve önemine değinmek istiyorum:


..

yine bayram geldi..

yine bir bayram geldi çattı.. yine cevabını merak etmediğimiz nasılsınız iyi misiniz ler, kaça gidiyordu hangi alanı seçecektiler... bunlara karşılık iyiyiz siz nasılsınızlar, aslında çok zeki ama hiç ders çalışmıyorlar, bilmem kimlerin hali dumanmış evlerine haciz gelmiş yaaaa lar.. bunun üzerine biz de iyiyiz işte yuvarlanıp gidiyoruzlar, biraz daha büyüsün akıllanırlar, ki daha ne kadar büyüyecek eşşek kadar olmuş terörist kılıklı veletler diye iç geçirmeler, anneye bilmem kimler bizim neyimiz oluyordu diye çaktırmadan sormacalar...

ondan sonracığıma..

misafir ziyaretleri bitiminde yeni birinin gelme ihtimalinden dolayı yine kaygılı bekleyişler.. akşama doğru artık kimse gelmez rehavetiyle bir koltuktan diğerine yuvarlanırken aniden çalan zille birlikte panik halinde odaya koşup giyinmeye çalışmacalar.. zili çalanın nadiren kapıdan bayramlaşmak için gelen komşular ya da çocuklar olması durumunda aynı anda gelen sevinç ve durdurulamaz küfretme refleksi.. 'sıçayım' şeklinde..

işte bayram böyle bir şey..

yani daha nasıl anlatabilirim ki sana bayramın ne olduğunu, nasıl yaşandığını.. gerçi sormadın ama neyse.. ben yine de anlatmak istedim..

iyi bayramlar arkadaş..

21 Eylül 2015 Pazartesi

hep aynı dert

geçen gün yanlışlıkla bir parça keşfettim..

 
 
daha önceden dinlediğimi sanmıyorum ama bir yandan da sanki hep de biliyormuşum gibi..
 
bilemedim valla..
 
sözlerinin çevirisine baktım da bir yerden.. doğruysa, yalnızım dostlarım yalnızım yalnız ayarında bir şarkı imiş bu..  ondan mı beğendim acaba?
 
neyse bakalım..
 

20 Eylül 2015 Pazar

yine bir pazar.. yine bir samimiyet..

hey yo

nabersin arkadaş? keyfin nasıl? hayat nasıl?

..

ben şöyle böyle..

seninle görüşmeyeli bir çağı devirip yenisini açmaya, yeni bir akım başlatmaya çalışıyordum.. sonuç olarak insanlarla temas olayını azaltma çabalarım tüm hızıyla yere çakıldı.. akım falan başlatamadım.. herkesle öpüşüyorum yine.. şapur şupur hem de.. öf ya..  sadece içlerinden bir tane arkadaşımın da benim gibi düşündüğünü öğrendim onunla öpüşmüyoruz artık.. lakin bir gün aramıza bir üçüncü katıldığında komik oldu.. üçüncünün bir şeyden haberi yok öpmeye çalışıyor biz kaçıyoruz falan.. ona da açıkladık hoşlanmadı pek kararımızdan.. surat bile astı diyebilirim.. ya ulan.. valla anlamıyorum neyin tartışmasını yapıyoruz biz ya.. mal mıyız lan biz?

o yüzden koyvermeye karar verdim.. herkes sarılıyor herkes öpüyor arkadaş.. gözlerimi kapatıp vazifemi yapayım en iyisi :))

..

ya o değil de nerdeyse bir aydır şu fıs fıs ve kremi hiçbir şey göremediğim bi alana sürüyorum.. çünkü üçüncü günde falan kayboldular lekeler, zaten zor görünüyorlardı hiç görünmez oldular.. karambole sürüyorum öyle.. hayır sırtımın ortasında bir yerde küçücük bir şeydi zaten biri.. yeminle elimi çeviriyorum öyle bodoslama sürüyorum nereye olursa.. nerden bileyim ben nerdeydi..

dr spaceman bir ay kullan dedi diye bırakmadım kullanmayı ama durum bu yani..

neyse..

..

ya benim çok sevdiğim bir arkadaşımla geçen yıl gurur duymadığım bir sebepten aram bozulmuştu.. sonra güya düzelttik arayı da.. sanki hiç düzelmedi gibi.. ve şu an hamile.. doğumuna da bir iki ay bir şey kaldı.. en son 4 ay kadar önce haber vermişti hamile olduğunu, biraz konuşmuştuk.. geyik falan yapmıştık.. sonra ama ben hiç arayıp sormadım.. aslında sık sık aklıma geliyor, arayıp sorasım geliyor ama yapmıyorum..

neden böyleyim ben ya?

biriyle aram bozulunca neden eskisi gibi olamıyor bir türlü? bir hikaye vardı.. bir yerinde kavgalar tartışmalar tahtaya çivi çakmak gibidir, arayı düzeltsen, yani çiviyi çıkartsan bile izi kalır diyordu.. hakikaten öyle.. iz kalıyor..

ve ben işte böyleyim yani. kaplumbağa gibi kabuğuma çekilip kendi kabuğumda yaşıyorum.. ne arıyorum ne soruyorum.. beni arayıp sorduklarında geçiştiriyorum.. çok kötüyüm bu konularda yahu..

aman neyse.. yani senin anlayacağın.. yine canım sıkkın bu samimi pazar gecesinde..

samimi pazar gecelerinin ağzına sıçayım hatta.. 

..

bir arkadaşım var.. kızla tanıştığımızdan beri kilo vermek istediğini söylüyor.. ben de yardımcı olmaya çalışıyorum.. ama ilginç bir şekilde sürekli dediklerimle muhalefet halinde.. bana sürekli söylediği laf: yemesem olur. bok olur afedersin.. benim bildiğim insan kendini aç bırakarak anca kaslarını eritir.. şekilsiz berbat bi vücut olur sonra da..

vücut ilginç bi mekanizma.. 

geçen yıl her gün bir saat gibi yürüyüş yapıyordum, yani nefes nefese kalmıyordum.. sadece yürüyebildiğim kadar yürüyordum.. ve o zamanlar vücudumdaki yağ oranı ciddi oranda azalmıştı.. zaten ince bi insanım ama benim de her insan gibi göbeğimde bi yağ birikmesi olur illa ki.. ama o dönemde karnım dümdüz olmuştu.. bildiğin vücudumda ne kadar fazlalık gibi görünen yağ varsa eriyip gitmişti..

bu yılsa koşu yaptım.. hep nefes nefese kaldım.. zayıflama amacıyla değil ama.. sadece canımı çıkartasım geliyordu.. işte bir süre öyle yaptım yaptım.. küçük göbeğimde kayda değer bir erime olmadığı gibi bacaklarımın güçsüzleştiğini hissettim..

o zaman anladım işte bu vücudun ne bok yediğini.. kendini gebertip oksijensiz bırakınca vücut acil durum moduna geçip kasları parçalıyor.. kısa yoldan hallediyor yani işini.. ve benim gibi fazla et tüketmeyen biriysen bu durumda güçsüzleşiyorsun.. bacaklarım inceldi lan resmen.. ama göbiş duruyor..  o yüzden koşu yapçaksan iyi beslenmen lazım.. bu 1. beslenmeyeceksen de yapmayacaksın bu 2.

neyse yani sonuç olarak kendini gebertmeden, tempolu şekilde orta ayar bi hızda yürürsen yağ yakıyorsun.. kasların da durduğu yerde duruyor.. o yüzden oksijen dengesi önemli sanırım.. bunu aklında tut..

işte o yüzden diyorum vücut ilginç bi mekanizma.. yağları, az buçuk olan biyoloji bilgimden hatırladığım kadarıyla birçok yaşamsal aktivite için önem taşıyorlar diye biliyorum.. o yüzden sanırım vücut onları genelde koruma eğiliminde oluyor.. o yüzden zayıflamak, yani yağ yakarak zayıflamak kolay değil.. bu böyle biline arkadaş.. öyle boş hayaller kurmamak lazım..  zayıflamak istiyorsan uzun uzuuun yavaaaş yavaş uğraşaçaksın.. öyle aç kalayım olur, koşayım geberteyim kendimi olur falan yok yani.. olmaz.. yemeğini yiyeceksin yürüyüşünü de yapacaksın.. yavaş yavaş eriyecekler..

yani sana diyeceğim o ki kadınlar için yapılacak en güzel şey üşenmeden bi saat yürümek bence.. gerçekten öyle ya.. tak müziğini kulağına.. yürü babam yürü.. gerçi ben pek müzik tercih etmiyorum.. doğanın sesini dinlemeyi tercih ediyorum.. kuş cıvıltıları falan.. ne şirinler ya ötüp duruyorlar.. kuş olsam ne güzel olurdu.. bütün gün öterdim.. işim ne lan başka? ötüp durayım öyle.. neyse işte yürüyüş önemli..

..

tabi ben hem kıçımı güzelleştirmek istiyorum hem göğüslerimi dikleştirmek istiyorum hem de zayıflamak istiyorum diyorsan, seni şöyle spor salonuna doğru alalım.. güzel bir beslenme ve hareket planıyla birlikte sana istediğin çılgın vücudu vereceklerdir diye tahmin ediyorum..

fakat benim sana verebileceğim tek öneri bu kadar işte.. yürü..

hadi yürü git şimdi..

görüşürüz arkadaş

26 Ağustos 2015 Çarşamba

öptüm bye

saat 23:46 sıradan bir salı günü... daha doğrusu sıradan bir gün.. sadece salı..

arkadaş ben bu insanları anlamıyorum ve anlamamaya devam edicem.. yıl olmuş 2015.. hala her buluşmada herkes herkesi öpmeye çalışıyor.. her vedalaşmada tekrar öpüyor..

ne zaman bitecek bu gelenek?

insanlara bunun gereksiz bir hareket olduğunu söyleyince de sheldon cooper muamelesi görüyorum.. okb yüzünden zaten aslında her türlü bu muameleyi görüyorum..

gruplardaki garip insan rolü her daim şahsıma aittir zaten.. ama ne bileyim şu öpüşme muhabbeti hakkaten gereksiz değil mi?

ben gerçekten ne kadar uzun zaman boyunca görmezsem görmeyeyim kimseyi sarılıp öpmek istemiyorum görünce.. diğer insanların bunu istemesini de anlamıyorum.. alışkanlıktandır aslında onlar da istemiyordur diyeceksin ama hayır.. onlar istiyorlar.. gerçekten bugün bir kez daha emin oldum.. insanlar temas isteği ile yanıp tutuşuyorlar.. evet ya.. temas isteği.. ben ise temas edeceğimi düşündükçe bazen buluşmalara gitmeyesim geliyor..

ve insanlar aslında temiz insanlar.. iğrenmek mesele değil.. sadece insanların bana dokunmasını sevmiyorum.. bana değdiklerinde kendimi kötü hissediyorum.. yanağım birinin yanağına değdiğinde falan da öyle.. birine sarıldığımda da öyle.. garip bir rahatsızlık duyuyorum.. sevmiyorum arkadaş..

şu hayatta sadece bebeklere, yaşlılara, anneme ve sevgilim olmuş olan kişilere isteyerek sarılabiliyorum.. onun dışında çocuklar dahil kimseye sarılmak istemiyorum..

evet ya ben garip biriyim.. orası kesin.. ama yine de her buluşmada, her ayrılıkta sarılıp öpüşmeyelim artık ne olur ya.. valla bıktım bu kitlesel öpüşme-sarılma hareketlerinden..

hele hele her gün ya da iki güne bir buluştuğum arkadaşlarımla da bunu yapıyor olmak bazen beni delirtiyor ya..

işin kötüsü bir yerden sonra zorunlulukmuş gibi hissettiğim için ben öpüşmeye ön ayak oluyorum falan.. yani ne bileyim gergin anlar yaşıyorum her vedalaşmada.. şimdi öpçez mi öpmicez mi.. bu sefer biraz uzakta duruyoruz ama.. öpüşmicez mi lan yoksa.. yok ya öpçez heralde yine.. eğileyim bari.. hadi eğiliyorum falan şeklinde.. ki en kısa da benim nasıl eğiliyorsam.. uzanıyorum yani.. ama aslında istemeden.. öpelim de gidelim madem gibisinden.. sonra bir bakıyorum meğerse daha lafımız bitmemiş.. tekrar öpüşüyoruz falan.. öpüştükten sonraki muhabbet resmen ekstra gerginlik sebebi benim için.. tekrar öpüleceği ihtimalinin belirtisi çünkü.. erken öpmüş olmanın verdiği pişmanlıkla karışık korku anı.. en kötüsü hadi tekrar öpeyim öpüşmesi.. yani ne bileyim anlatamıyorum ya işin saçmalığını.. anlayabiliyor musun bilmiyorum..
...

şimdi gelelim bulduğum çözüme.. bugün bir çözüm buldum buna..

ya da çözümün öncesini anlatayım dur..

...

dün kuaföre gittiğimde ensemde bir leke olduğunu söyledi.. baktır buna mantara benziyor dedi.. beş kuruş büyüklüğünde, kaşıntısız ve cildimden belki sadece bir ton koyu yani çok zor belli olan leke görünümlü bir şey.. aynısından sırtımda da vardı.. onu görmüştüm ama mantar olacağını hiç düşünmemiştim.. mantar deyince aklıma iğrenç, kaşıntılı, pis görünümle ııyyk dedirtçek bir şey geliyor çünkü..

neyse kuaför öyle deyince pek inanmasam da aklıma kıymığı bıraktığı ve benim de o kıymık ordan çıkmadan yaşayamayacağım için bugün hemen doktora koştum.. bu enseme doğru olan yerde açık pembe bir şey var mantar mı yoksa o! diye haykırdım..

o da vay be nasıl gördün bunu dedi.. ben değil kuaförüm gördü dedim.. ben sırtımda bir şey görmüştüm buna benzer ama önemsememiştim dedim.. bakayım dedi.. baktı.. bunu nasıl gördün peki bu da arkanda dedi.. heheh.. böyle gereksiz bi muhabbet yaptık yani acı gerçek öncesi..

evet bunlar mantar.. hayırlı olsun dedi.. aaaaaaaaaaaaaaaaaaaa dedim.. sonra bir süre daha a aaa diye aa lamaya devam ettim..

merak etme ya önemli bir şey değil geçiririz dedi.. 

ben tabi şok... nasıl olur yahu ben günde iki defa duş alıyorum falan diye adeta obsesif kompulsif bozukluğumun kanıtlarını anlatıyorum doktora, ne kadar temiz bir insan olduğumu anlatıyorum falan.. görsen halimi..

sabunlanıyor musun? dedi.. o an error verdim.. sabunsuz yıkanma mı olur lan?  heralde dedim.. sabunsuz temizlik mi olur allah aşkına.. sabunlanmayacaksın dedi.. sabun vücudunun doğal dengesini bozuyor falan filan gibisinden bir sürü duymak istemediğim laf etti..

nasıl sabunlanmayacakmışım yahu.. nasıl sabunlanmam? sabun bir kere benim hayatımın en önemli nesnesi.. ıssız adayaa düşsem ve üç şey alma hakkım olsa üç kalıp sabun alırım o derece.. nasıl sabunlanmadan yıkanırım arkadaş dedim.. sana medikal duş jeli yazıcam onunla yıkan o zaman dedi.. ok dedim.. işin içinde temizlik malzemesi olsun da.. nasıl olursa olsun.. hatta medikal daha iyi.. bundan sonra sırf obsesifliğine medikalle yıkanırım kesin.. normal + medikal kombosu yaparım hatta..

sonra  havuza gidiyor musun dedi.. evet dedim eyvahlar olsun diyerek.. annem haklı çıkacaktı galiba.. bana her havuz öncesi "git git mikrop kap da gel" diyordu.. o da benim kadar olmasa da bu konularda küçük şirin evhamlı bir kaçıktır.. küçük olması ebatlarından ötürü.. neyse doktor muhtemelen havuzla ilgilidir bu durum dedi.. bitti arkadaş bitti.. havuz keyfim bitti artık.. ömür boyu bitti hatta..

işin garibi bazen ben kendime hayret ediyorum.. benim gibi okb li biri nasıl olur da gönül rahatlığıyla havuza girebiliyordu ki zaten? bu hayatımda cevabını bulamadığım sorulardan biridir bak.. okb ile uzaktan yakından alakası olmayan, hatta avmlerdeki tuvaletlerde klozetlere hiçbir şey koymadan etmeden pat diye oturabilen bir arkadaşım havuza girmek istemiyor mesela.. çok ilginç değil mi.. ben de o tuvaletlere oturmak istemiyorum ama havuza giriyorum falan.. hayat çok ilginç..

neyse zaten girmicem artık.. bu olayla birlikte işler doğal seyrine kavuştu..

velhasıl, ben doktora dedim ki bu çok mu bulaşıcı peki insanlara karşı nasıl olmalıyım dedim? yeeeak yaaa rahat ol dedi.. iyi de ben kapmışsam biri de benden kapabilir dedim.. yeaaaak yaa dedi tekrar..

anladığım kadarıyla bu tarz şeyler hafiften uçuk virüslerinin durumu gibi.. yani aslında her daim orda burda sende çevrede yani her yerde oluyorlar ama savunmanın az olduğu durumda pırt diye aktifleşiyorlar.. o yüzden bana rahat ol dedi galiba.. çünkü havuza birlikte gittiğimiz arkadaşlarımda bir şey yok.. gerçi kesin orda kaptığımın da bi garantisi yok.. 

aman neyse..

...

sonuç olarak bulduğum çözüme geleyim.. insanlara mantar kapmışım öpmeyin beni dedim bugün..

niiihahahahah

bir ay tedavi olcam dedim.. tedavi dedim lan.. altı üstü krem fıs fıs temzilik şeyi falan verdi..

gösterdim böyle bakın diye ensemi, aha burda falan dedim.. hani ya dediler.. ışık mı azdı artık bilmiyorum bir türlü göremediler.. ama olsun göremeseler de insanoğlu bu... görmediği şeyden de korkar.. hatta en çok görmediği şeyden korkar hehehe..

sonuç olarak geri adımlar atıldı.. mesafeler koyuldu.. yani insanlar başarıyla püskürtüldü.. görev tamam arkadaş. ben bunun bir ay ekmeğini yerim rahat.. hatta bir aydan sonra da sürdürürüm..

...


gelelim gözlemlere...

ilk başta vebalıymışım gibi tepkiler aldım.. mesafe bayaa açıktı.. ama sonra sonra gülerken şaka yaparken "ayh sen de.." dercesine koluma dokunmalar sırtıma el koymalar falan gibisinden ufak tefek temaslar yaşanmaya başladı.. bu anlarda konuyu bir şekilde tekrar mantara getirdim... yine mesafeler açıldı..

yani bugünden çıkardığım sonuç: insanoğlu gerçekten temasa ihtiyaç duyuyor..  isterse alışkanlıktan isterse başka sebeple ama  her türlü temasa ihtiyaç söz konusu.. ama zamanla temassızlığa alışacaklar.. en azından benimle.. alıştırcam çevremdeki insanları kararlıyım..

not: grupta erkek yoktu... aklına başka sebepler gelmesin yani ;)

si yuu

24 Haziran 2015 Çarşamba

sen bilirsin


ya ben bu kadın milletini anlamıyorum ya.. kadın mıdır kız mıdır bilmem ama bu dişiler çok fena çok.. çok psikopatız biz arkadaş.. yani yeminle ben erkek olsam fellik fellik kaçardım bu kadın milletinden.. salağız bi kere..

valla bak kafa yok bizde.. olur olmadık trip atmak bizde.. söz dinlememek bizde.. yaptıklarından ders almamak bizde.. aynı hayatı 3 defa yapmak bizde.. hatalı şerit değiştirmek bizde.. sinyal vermeden dönmek bizde.. 4 yol ağzında far görmüş tavşan gibi kalmak bizde..

bi de bu tavşan halimizle dağa küsüyoruz.. dağ tabi şok..

değil tabii ki.. dağ niye şok olsun tavşan kardeş? senin gibi küçük bir tavşan dağa küsünce dağın neden umrunda olsun?

daha da saptırmadan konuya gireyim en iyisi.. ya ben de valla ne biçim yazı yazıyorum ya.. bir şey anlatçam bak kaçıncı cümle olmuş hala olaya giremedim.. yani nasıl bi lafı uzatma insanıyım anlamıyorum ya..

..

şimdi benim bir arkadaşım var.. buna biz tavşan diyelim en iyisi..

şimdi bu tavşanı ben biriyle tanıştırdım.. yalnız bu kişiyi ben de tanımıyorum.. öyle bi saçmalık..

çık işin içinden çıkabilirsen heheh..

yani şöyle.. şimdi.. beni bir yıl önce bi arkadaşım bu kişiyle tanıştırmak istemişti.. fekat ben bunun ikizler burcu olduğunu öğrenince -biliyorsun ikizlere olan bakış açımı- - biliyorum yıl olmuş 2015- - ama o zaman 2014tü- bu bahsi kapatalım rica ederim dediydim.. iyi ki de demişim..

neyse sonra bizim bu tavşan da beni biriyle tanıştırmak istemişti geçenlerde.. lakin o kişinin de ikizler olduğunu öğrenince bulaşmama kararı aldıydım.. karar alma sürecimde buraya gelip bu ikizler denen burcun ne kadar piiiiis kötüüüüü bir burç olduğunu da yazmıştım hatta.. heheh... her fırsatta kötülerim bu burcu ben.. neyse..

neyse işte, tam o esnada, yani tam biz bu ikizler mevzusunu masaya yatırmışken ve bir yandan kahveler içilirken, yıldız haritaları incelenirken, tam da rezzan kiraz kıvamına gelmişken, sen benim bu geçen yılki arkadaş mesaj atmasın mı muhabbetin ortasına.. sonra benim zihinsel süreç başlamasın mı?

böyle bir çağrışımlar bağlantılar falan derken bir yıl önceki muhabbeti hatırladım.. sonra tavşana anlattım böyle böyle biri vardı, yine deli burcundandı istememiştim diye.. sonra bu tavşan da meraklı, sordu etti kimmiş neymiş..

ardından feyspıktan bu delinin fotoğrafını gören tavşan bunu beğenmesin mi.. sonra bunu öğrenen arkadaş da gaza gelmesin mi..

bu arada konuşma esnasında ben iki cümlede bir 'bak ikizler ama bu..' dediydim.. uyardıydım yani.. lakin bu tavşan kendine çok güvendi.. 'la de git yıl olmuş 2015' dedi..

'la de git' dedi.. bu lafın modasının geçtiğini hatırlattım ona.. sonra daha da sinirlendi.. yıldız haritamı ortadan ikiye cart diye ayırıp, kapattığım kahve falımla birlikte balkondan aşağı salladı.. ellerini masaya vurup 'rezzanın da ağzına sıçayım, ayarlayın bunu bana' dedi.. çok gaza gelmişti.. gözlerini iyice hırs bürümüştü.. ben de dedim ki orda.. 'hop! kirazıma laf yok..' sonra geri aldı lafını..

bu anlattıklarımın ciddi  bir kısmının benim hayal ürünüm olduğunu biliyorsun değil mi? hah ona göre..

neyse sonra olanlar oldu arkadaş.. çok kötü bir şey yaptık.. bir ikizler burcuna daha güvendik.. hata..

..

bunlar tanıştılar.. buluştular.. her şey iyi falan.. ama sonra tipik son.. dengesiz ikizler.. ne dediği belli değil.. ne düşündüğü belli değil.. ardından tripler havalarda uçuştu falan.. bir ara kimin kime trip attığı da belli değildi.. sebep de belli değildi.. öyle bi anlamsızdı her şey bir ara..  sonra işler iyice sarpa sardı.. tavşanın delirme süreci başladı..

tavşan ayrı bi salak.. hiç lafımı dinlemedi hiç.. belki de bu işten az bi hasarla yırtabilirdik.. ama dinlemedi..

o kadar uyardım.. yapma dedim.. yaptı..

yazma dedim yazdı.. mesaj yani..

..

arkadaş  hele daha yeni tanıdığın adama, hem de deli burcu bi adama ne diye atar gider yaparsın.. ne diye trip bombardımanı yaparsın.. ne diye önce trip sonra atar yaparsın.. bari ikisinin arasına biraz süre koy..

yazma artık bir şey dedim.. dinlemedi yazmaya devam etti.. cevap alamadı.. 

..

çünkü bir ara bir cevap almıştı.. 'sen bilirsin' şeklinde..

ah arkadaş ah..


...

bak şimdi burası önemli..

çok önemli..

..

'sen bilirsin' lafı kilit bir laftır.. bu laftan sonra yazılacak her laf, yapılacak her tribal hareket insanın kendisine girer.. bu böyledir. sen bilirsin yazmışsa biri, yapman gereken tek bir şey vardır..

ölü taklidi..

samimi söylüyorum.. sen bilirsinden sonra yapabileceğin tek şey ölü taklididir arkadaş.. başka türlü kazanamazsın..

...

işte bu kız milletinin kaybettiği nokta bu.. sen bilirsini yiyince ölü taklidi yapmayı beceremiyoruz.. çen çen çen ille konuşçaz..

tavşan konuştu da konuştu.. yapma dedim üzülceksin dedim.. dinlemedi.. ben rahatlıyorum böyle dedi.. ama karşıdan bi cevap gelmedikçe daha da delirdi..

işte böyle arkadaş..

kız milleti böyle.. laftan sözden anlamaz.. büyük sözü dinlemez.. küçük sözü hiç dinlemez.. ve ben bir yaş küçüğüm diye hiç dinlemedi.. yaşıt olsak belki dinlerdi..

..

ben de sen bilirsin dedim..

bana da çen çen konuştu..

cevap vermedim..

..

sonra dedi ki.. ben ikizler burcuyla pek anlaşamam zaten.. ne diye girdim bu işe..

işte...

ders almıyoruz..

..

lakin aklın karışmasın.. herhangi bir burçla karakterize olan bir olay değil bu sen bilirsin olayı... her burçla yaşanabilir..

ayrıca 3 cümle olmuş ve hala karşıdan cevap gelmemişse, bu da bir nevi sen bilirsin olayıdır.. sen bilirsine denktir.. aklında bulunsun..

bir de bu sen bilirsin olayı genelde çok yeni ilişkilerde yaşanır.. yani daha çok yeni ilişkilerin patlama biçimidir.. zamansız tirp, atar, gider nedeniyle yaşanır..

ve ben bunu ikizlerle değil it burcu ile yaşamıştım..

tabi deli burcuna dair olumsuz hislerim baki..

tavşanın karşısına çıkan kişi de bu burç hakkındaki hislerimi daha da pekiştirdi.. tamam bizim tavşan salakça davrandı... ama ikizler de yine deliydi.. kahrolsun ikizler burcu erkekleri.. ayrıca yaşasın genelleme yapmak.. heheh..

şaka lan kahrolmasınlar.. benden uzak olsunlar yeter..

si yu..

22 Haziran 2015 Pazartesi

sen beni benim seni sevdiğim kadar sevmiyorsun..

heralde sevmiyorum ulan..

..

hayatımda bu kadar yanlış bir cümle daha duymamıştım... a hayır bi de şu var: sen beni benim kadar sevmiyorsun... bu cümlede de bi dil bilgisi sıçışı var..

anyway...


şimdi sen de bu cümleyi, ya sana söylendiği için duymuşsundur, ya birine söylemişsindir, ya da birini başka birine söylerken duymuşsundur, ya da bi şizofrenin boşluğa bakarak söylediğini duymuşsundur falan.. her türlü bu cümleyi duymuşsundur...

ben de bu cümleyi duydum.. bana söylenmişti vakti zamanında.. sonra ben de uzuun uzun düşünmüştüm.. o beni ne kadar seviyor? ben onu ne kadar seviyorum? o benim için ne yaptı? ben onun için ne yaptım? bugün ülkem için ne yaptım? falan gibi türlü sorularla kafamı bulandırmıştım bu serzeniş karşısında...

o zamanlar düşünememişim ama şimdi bu laf için verebileceğim iyi bir karşılık var..

-sen beni benim seni sevdiğim kadar sevmiyorsun.
-ben seni senin beni sevdiğin gibi sevmiyorum. seni daha farklı seviyorum. benim sevme tarzım bu arkadaş... nev-i şahsıma münhasır bir şekilde seviyorum seni...

...

bu samimi pazar gecesinde biraz içli konuşacağım hazır ol...

..

beni bilirsin..

ilişkiler neden sıçıyor? sorusuna ara ara cevaplar arar, bu konuda kafa patlatır, sonra da gelir buraya yazarım...

şimdi de aynen bunu yapacağım..

şimdi arkadaş...

bizim millette mi sıkıntı vaar yoksa insanlığın geneli mi böyle bilemiyorum ama en azından yakın çevremdeki insanların (kendim de dahil) ilişkiler konusunda bir çeşit hesaplaşma kafası yaşadığını fark etmiş bulunmaktayım..

bana anlatılan problemlerin genelinde aman efendim ben onun için şunu bunu yaptım karşılığında o naapıyor, o benim için şundan bundan vazgeçti ben hala böyle davranıyorum falan gibisinden bir çeşit hesap yapma, kıyas yapma, denklem kurma, eşitlik kurma, denklik kurma (daha da yazarım) gayreti var..

hepimiz muhasebeci kesilmişiz, devamlı bir giriş çıkış hesabındayız..

benim bildiğim bir şey varsa, o da muhasebeci olmadığımdır.. senin de olmadığını biliyorum.. muhasebeciler düz adamlar oluyor, blog falan okumaz onlar.. ordan biliyorum.. heheh

..

hollandın tipoloji kuramına göre muhasebeciler geleneksel tipler olurmuş .. buradan vardığım sonuç:

muhasebeci olmadığımız halde kendimizi muhasebeci zannetmemizin altında yatan sebep, toplum olarak hepimizin geleneksel muamele görmüş olmasıdır.. allahım ne biçim sonuca vardım yine..

ama di mi ya.. doğu toplumlarındaki bu geleneksel yaklaşım bizi bu hale getirdi.. işte sorunun kaynağı bu.. aşırı geleneksellik...

sonuç olarak vardığım sonuç:

ss

sen sıçmışsın...

..

bu kafadan kurtulmadıkça ilişkilerimizde mutlu olmamızın imkanı yok diye düşünüyorum.. kafadan da kurtulmak kolay değil.. alışmışız.. yani böyle yetiştirilmişiz ne yapalım...

neyse..

bu yazı da böylece bir yere bağlanmadan bitmiş oldu..

...

ya o değil de jon snow öldü.. o kızıl saçlı deli kadın bu ölümü geri çevirebilir mi dersin?

yazık oldu.. iyi adamdı.. saygılı efendi çocuktu.. delikanlı, cesur, görevine bağl aman bana ne ya.. öldü gitti neyse..

aman hiç keyfim yok nedense..

ig, gn..

9 Haziran 2015 Salı

neler oluyor böyle?

arkadaş yıl olmuş 2015 hala ayaklı fotoğraf çekenler var...

hayır bir şey demeyeyim demeyeyim diyorum da.. yok dayanamayacağım.. ya arkadaş bizim toplumun bu hali ne olacak? ha ne olacak? bu milletin geleceğini düşündükçe içim kararıyor, tüylerim tiken tiken oluyor, kalp spazmları geçiriyorum burda..

biliyorum seçimler falan oldu asıl gündem o ama.. dur şimdi.. siyasetten daha önemli bi meselemiz var.. o da ayaklı fotoğraf akımının hala bitememiş olması...

..

ya valla bir gün dayanamayıp birinin ayaklı manzara fotoğrafının altına yazı yazacağım... ama korkuyorum insanlar beni yaftalar falan diye.. ayak düşmanı ilan ederler, özgürlük düşmanı ilan ederler, cehape zihniyetli derler falan diye.. gerçi cehape zihniyetliyim ama olsun..

..

ya gerçekten düşünüyorum düşünüyorum, o deniz manzarasının, o dağ manzarasının, o plato o ova manzarasının kıyısından köşesinden o ayağın fırlamasının gerekliliğini anlayamıyorum... niye? neden? why? WHY?

vay arkadaş ya...

ben bu postmodern akımları yeterince yakalayamadım mı nedir ya? yeterince sürrealist değil miyim?  allah da benim belamı versin o zaman.. lanet olsun ne diyorum ben ya?

...

game of thrones da ne biçim ilerledi arkadaş..

herkes kafayı yedi yemin ediyorum.. stannisin bu denli psikopata bağlamasının ardından söylenebilecek çok şey var ama ben tek bir cümleyle bütün seven kingdoms'a şunun sözünü vermek istiyorum...

sayın stannis baratheon.. khaleesi bu topraklarda var oldukça.. sen.. başgan olamayacaksın...

stannis baratheon seni başgan yaptırmayacaaz.. heheh.. tamam ya yapılmış espri yapmıcam bi daha..

..

bu ak gezenlerle olan savaş sahnesinde vallahi ödüm koptu yahu.. gönlümün piçi jon snow ölecek sandım bir an.. meğersem o kılıç valerian çeliğindenmiş demek ki.. o kılıç jon snow'a nerden gelmişti? babası mı vermişti? rahmetli aemon reyiz mi vermişti? kim vermişti...ben de ne biçim dizi izliyorum ya.. bir şey bildiğim yok.. haybeye izliyormuşum öyle demek ki.. karambole izliyormuşum..

olmaz olsun benim gibi izleyici...

si yu

4 Haziran 2015 Perşembe

taşlarla olan münasebetimiz...


"Yamaçta, dışa doğru çıkmış bir taş vardı. Bu benim taşımdı, çoğu zaman o taşın üzerine oturur ve zihnimde aşağı yukarı şöyle gelişen bir oyun başlatırdım: Ben bu taşın üzerinde oturuyorum o da benim altımda. Taş da, 'Ben' diyebildiği ve düşünebildiği için, 'Ben bu yamaçta yatıyorum o da üzerimde oturuyor.' derdi. Ondan sonraki soru şuydu: Taşın üzerinde ben mi oturuyorum, yoksa onun üzerinde oturduğu taş ben miyim?"- C. G. Jung (Anılar, Düşler, Düşünceler)

bir de bana garipsin diyorlar..

tarkan'ın da taş diye bi şarkısı vardı sanki.. taş olup tökezletecek miydi.. yoluna mı çıkacaktı kızın ne yapacaktı.. 

haydin ig..

1 Haziran 2015 Pazartesi

bir deli gördüm sanki..

sana yeni haberlerle geldim.. bir arkadaşım beni biriyle tanıştırmak istiyor.

bir güzel anlattı şöyle efendi böyle harika.. aklına gelebilecek bütün güzel sıfatlarla niteledi adamı... iki akşam bir gündüz boyunca anlattı durdu.. en sonunda da dedi ki... 

ikizler burcu.

..

orda dur. dur orda. 

i... ikiz..... ikizler.... mi dedin?

hm..

hım hım hımmm

....

yıl 2009

bursaya yeni dönmüşüm. o zamana kadar nasıl bir kaderse karşıma erkek olarak balıktan başka burcun mensubu kimse çıkmamış.. varsa yoksa balıkla muhattap olmuşum... 

hamsi.. istavrit.. levrek... 

bir asyalı kadar balık uzamanı olmuşum.. kimisini çiğ çiğ, kimisini çekiklerin yaptığı gibi kafasından tutup canlıyken kızgın yağda pişirip yemişim.. kimisini kokuyo lan bu deyip yemeden kedilerin önüne atmışım.. her türlü balığın ağzına sıçmışım kısaca... 

ağza sıçma konusunda hep balıklarla çalışmışım.. masterımı bir hamside doktoramı levrekte yapmışım... 

..

geldik 2009...

muhteşem ikizler dönemi...

..

bir ikizler çıktı karşıma.. bütün diplomalarımı gözümün önünde yırttı attı.. benim gibi ağza sıçma uzmanının diplomalarını hem de.. yırtmakla kalmadı üstüne bir de benzin döküp yaktı.. köprünün üstüne çıkıp küllerini denize serpti.. denizdeki balıklara göz kırptı sonra da.. onlar da ikizlere selam çaktılar.. eyvallah bilader dediler... geri denizlere daldılar.. bir daha da yanıma gelmedi hiçbir balık.. o gün balıkların yüzerek uzaklaşmalarını izledim ve bir daha balıklara işkence etmemeye karar verdim.. ne güzel omega 3 kaynağı lan onlar.. 

ikizlere mi ne oldu? arkasına dönüp saçlarını düzeltti.. pelerinini savurup köprünün üstünden göğe doğru sıçradı.. ama bir ikizler nasıl özgürlüğe doğru uçabilirdi ki? kuş muydu ki o? değildi... e tabii ki uçamazdı.. o da bunu havadayken fark etti ve havada olduğu bir an, kısa bir an şaşkınca birbirimize baktık.. denize düştü.. debeleniyordu.. ama yardımımı istemedi.. ben de arkamı dönüp gittim.. madem istemiyor ne durcam lan orda..

sonradan duydum ki tam boğulacakken bir kovanın içine sığınmış.. sonra o kovanın içinde sıkışmış ve birlikte sonsuz okyanuslara açılmışlar.. 

onlar erdi muradına... ben de ormana daldım.. ya ne yapacağıdım? kerevetlerine mi çıkacaktım? kovalarına mı girecektim? 

onun yerine ormanda sakin dingin bir hayat yaşamaya karar verdim.. kendimi dinledim.. yürüdüm.. yürüdüm.. az gittim uz gittim.. kendi başıma yıldızları izledim.. diğer hayvanları gözledim.. çeşitli incelemeler yaptım.. 4-5  yılı böyle geçirdim.. meditasyon falan derken artık tüm çakralarımın açıldığına işaret eden karizmatik bir boyun kütletme hareketinden sonra günlerden bir gün hazır olduğumu hissettim..

derken bi arkadaş elimizde bi oğlak var ne dersin dedi.. sağol kanks dedim.. alırım bi dal.. lakin oğlak bi acayip hayvanmış.. it gibi bir şeymiş.. it bile bundan daha iyidir hatta.. yani pek sevmedim.. ama şimdi saydırmayayım burda.. arkadaş tanıştırmıştı ne de olsa.. ulan sanki bu bloğu bilen arkadaşım var.. saydırayım dur.. içimde kalmasın.. ya bu oğlak denen keçi yavrusu nasıl bir yaratıktır arkadaş ya.. inadına sıçtığım.. bu da asapbozangillerden.. neyse bahsetmeyeyim en iyisi bozmayım sinirimi şimdi ahşam ahşam..
 
...

neyse sonra düşüncelere daldım..

ormandaki yıllar süren ruhani gezintimin sonucunda, herhangi bir bilgeleşme yaşamadığım gibi bildiklerimi de unuttuğumu anladım iyi mi?

av nasıl yakalanırdı?  ateş nasıl yakılırdı? nasıl pişiriyorduk nasıl doğruyorduk falan.. hepsini unutmuşum..

..

yaaa arkadaş.. işte böyle..

beni kör kuyularda merdivensiz bırakıp gitti o ikizler.. hayatımda bir dönüm noktası yarattı.. resmen zararsız bi insana dönüştüm çıktım bunun yüzünden.. 


şimdi biri bana diyor ki  i.. ik.

söyleyemeyeceğim.. dilim varmıyor düşün.. eheh..

ama ezeli düşmanım lan o benim!

..
..

yıl olmuş 2015

hala burçlara inanıyorsun yeaaa mı diyorsun? kes lan.

yürü git..

..
..

şaka şaka.. elbette ki saçmaladığımın farkındayım.. niye ikizler kötü olsun ki.. bence on iki burcun on ikisi de bok gibi dermişim...hatta diyim lan.. valla hepsi bok gibi.. yükselenlerle değişik kombinasyonlar yapsak belki aralarından iyi bir şeyler çıkar ama boşver ya.. bu yüzden en iyisi uzaylılar gelsin artık. bir de onlara bakalım.. onların yıldız haritaları enerjileri bi şeyleri daha farklıdır..  

...

neyse cidden şaka bir yana.. daha önceki yazımda da dediğim gibi.. olay belki de balık burcu ikizler burcu it burcu meselesi değil.. mesele doğru düzgün sevememektir belki de diyor ve tamam ulan gönderin ikizleri gelsin diyorum.. yok yok demiyorum.. dur biraz düşüneyim bari ya.. bi dur ya..

..

hayır insan bi de düşünüyor.. ya bu ikizlerin neyine yenildin? ne iğnesi var ne boynuzu var ne pençesi var.. nasıl yendi seni? deli olmasıyla mı yendi acaba.. çünkü dengesiz bir deli gibiydi bu ikizler hatırladığım kadarıyla.. bunun hakkından anca psikiyatrist burcu biri gelir...
 
neyse bi de halim yok biliyor musun? üzerimde bi tembellik bi uyuşukluk bi bişeyle uğraşmak istemezlik hali var.. ikizler gibi insanın asabını bozan bi deliyle uğraşmayı bırak, en fazla ekmeğe dönüşerek kilo yapmak suretiyle zarar verebilecek bir buğday başağına bile yaklaşasım yok.. onunla bile uğraşasım yok.. zaten ekmek pıçaklarım da körelmiş.. bilemem falan lazım ayy valla hiç enerjim yok ya.. hava da soğudu yine.. hani yaz gelmişti lan?

hava güzelce ısınsın da havuza falan girelim artık hadi..

bu havanın burcu da ikizler midir nedir..

..

neyse hadi..

tatlı rüyalar ponçik..

ponçik seni..

 

31 Mayıs 2015 Pazar

kırmızı başlıklı kız benim aslında

gerçekten benim...

ve sana bir şey itiraf etmek istiyorum...

yıllar yıllar önceydi... o zamanlar sadece kırmızı başlıklı bir pelerin giyen ergen irisi bir kızdım. ninem  bana hep "kızım başka kıyafetler de giy" derdi ama ben ısrarla hep o kırmızı başlıklı pelerini giyerdim.

o gün de bu pelerinimi sırtıma geçirmiş nineme gidiyorum... kolumda da bir sepet... içi kurabiye dolu. ninemin sevdiklerinden.. velhasıl ormanın derinliklerine doğru ilerlerken karşıma birden bir kurt çıkmasın mı? bana dedi ki "ne ayak?"

sakince cevap vereyim şuna da siktirsin gitsin dedim.."ninemi ziyarete gidiyorum." fakat kafasını sepete doğru eğip "aç da bi bakalım ne götürüyormuşsun ona," demez mi.. kaşım gözüm oynadı yeminle.. ama yine de sinirimi korumaya çalışarak "sana ne ulan pis hayvan?" diye sordum ben de... sonra bu biraz sinirlendi gibi oldu."bana bak eşek sıpası kime pis diyorsun sen?" dedi.. ona hak ettiği cinsten ters bi cevap daha verip iyice laf dalaşını girecektim ama kurabiyeler soğuyordu ve  nineme yetiştirecektim onları sıcak sıcak yesin diye..

la havle çekip geçip gidecekken kurt bu sefer burnunu iyice sepetime doğru yaklaştırdı. snıf snıf koklamaya kalktı sepeti.. yüzünde de pis bi bakış... tepem iyice attı ittiriverdim bunu.. "çekil şöyle yol ver de geçelim" dedim... hafif bi omuz temasıyla arkasına geçiverdim..

birbirimize tehditkar bakışlar fırlattıktan sonra yanından uzaklaştım... ama bir kere kafam takılmıştı bu kurt denen itolite... beğenmemiştim o bakışlarını...

neyse sonra ninemin evine doğru yollandım... yoluma çıkan otu bitkiyi çakımla kese kese ilerliyordum ki ardımda bi çıtırtı duydum... kulaklarım övünmek gibi olmasın çok iyi duyardı.. sonra yavaş yavaş yürümeye devam ederken çaktırmadan arkama bi baktım itoğlusu beni takip ediyor.. o zaman emin oldum bu kurtun niyeti iyi değil..

neyse fark etmemiş gibi ilerledim ben.. ninemin evine vardım.. baktım evin 15 metre ilersinde ortağım avcı abi bekliyor anlaştığımız gibi... ayıptır söylemesi gözlerim de çok iyi görürdü...

normalde ninemle görüşmem bittikten sonra avcı abiyi çağıracaktım ama bu kurtun işime maydanoz olacağını hissettiğim için işaret verdim.. ortağım anladı bi sorun olduğunu... yanıma doğru hareketlendi.. ben de ninemin evin kapıyı çalar gibi yaptım.. tam o sırada bu koduğumun kurdu gelip önüme dikildi.. elimdeki sepeti doğru bi hamle yapmıştı ki ortağım bunu arkasından kıskıvrak yakaladı.. "götür şunu hallet bi yerde, ninem görmesin.." dedim..  tam ortağım kurdu evin arkasında doğru sürüyordu ki o sırada ninem gürültüyü duymuş herhal kapıyı açtı.. neyse ki son anda gözden kayboldular..

tam ninemle hoş geldin beş gittin muhabbeti yapıyorduk ki bu sefer ortağımın çığlığını duydum... kurt pek cengaver çıkmıştı... ortağımın elinden kurtulmuş, geldi kan revan önüme dikiliverdi.. nefes nefese ıslıklı bir sesle "nine.. " diyordu ki çakımı şah damarına saplayıverdim... o sırada ortağım da geldi.. bacağı falan parçalanmış... beceriksiz herif ya bi tane hayvanın hakkından gelememiş... "nine kaç" dedim.. "baksana insana saldırmış... kaç ben hallederim bu iti sen korkma" dedim..

ninem bakakalmıştı..  "ne oluyor böyle.. ne yapıyorsunuz siz... ne yapıyorsunuz!" diye takıldı.. "nine sakin ol" falan diyorum ben de.. yok olcak gibi değil.. şoka girmiş habire ne yapıyorsunuz diyor.. sonra da yerde kan içinde yatan kurdun boynuna atlayıp ağlamaya başlamasın mı.. birden nevrim döndü.. ninemi de çakımla oracıkta kapı ağzında deşiverdim.. boydan boya yardım.. aslında hürmetimden kanını akıtmayacaktım... zehirlediğim kurabiyeleri yedirip yollayacaktım tahtalı köye ama işler ummadığım gibi gitmişti işte..

neyse sonra birden orman korucularının sesini duydum.. gürültüyü duymuşlardı herhal.. biraz panikler gibi oldum ama aniden aklıma bi fikir geldi.. ortağımla hemen güç bela ortamı ayarladık.. kurdu ninemin üstüne koyduk.. ortağım yerde ben yerde... çığlık kıyamet ağlıyorum perişan halde.. anlayacağın rolümüzü oynadık..

böylelikle herkes kurdun nineme saldırdığına inandı.. sonra olay yayıldı... millet kurtlara düşman oldu.. herkes gördüğü yerde haklar oldu bu itleri..  ortağıma da madalya verdiler.. bana da vereceklerdi de kabul etmedim.. takıyla süsle işim olmaz.. ev bana kaldı ya o bana  en büyük mutluluk oldu.. yıllardır o kulübede yaşamaktan bıkmıştım.. hemen anamgili de aldım rahmetli olan ninemin dublex villasına yerleştik.. ah ne pinti kadındı o ninem... o kadar evleri arsaları vardı zırnık koklatmıyordu.. biz açlıktan sefil düşerken bu her gün kendine ziyafet çekerdi..  işte ninem böyle iti kopuğu da sever beslerdi de bi bizi görmezdi zaten.. bana bi kere o ite sarıldığı gibi sarılmamıştı bugüne kadar.. muhannet kadındı ya... rahmetli babam anamla evlenmesin diye de çok uğraşmış zaten.. anamı istememiş.. burnundan getirirdi anamın.. hayvan kadar değerimiz yoktu onun için..

işte olay böylece kapandı ama bu olaydan sonra ben çevreden müthiş bir ilgi ve sempati gördüm iyi mi.. insanlar sürekli halimi hatrımı sorar oldu.. yardım talepleri falan.. baktım benim pelerin de moda olmaya başladı.. herkes giysilerini pelerine benzetmeye çalışıyordu.. zaten bu insanlar mal ya.. hemen özentilik hemen taklit..

ama tabi ben bunu fırsata çevirdim.. anamla iş kurduk.. kırmızı pelerin dikip sattık.. sonra modeller arttı falan.. kol ayrıntısı ekledik, başlık modellerini artırdık, değişik kesimler, değişik renkler derken aldık yürüdük... ürünlerimizi arttırdık, işi büyüttük.. karşı dağa da ihraç etmeye başladık.. sonra bir iki dağda daha şube açtık.. iyi para kaldırdık bu işten.

ünüm yayıldıkça yayılıyordu.. hem moda hem edebiyat dünyasının tanınan ismi olmuştum.. insanların hayal gücü de kuvvetli ha.. acayip acayip hikayeler uydurdular bu olayla ilgili.. yok kurt ninemin kılığına girmiş de.. beni kandırmış da.. ha ben de o kadar salaktım.. neyse işte daha neler neler...

velhasıl günler geçti.. aylar geçti.. yıllar geçti.. 

amma sonra... bir şey oldu.. bu  yazıyı yazmamın sebebi de o olaydır..

nineme yaranayım diye kurabiye taşıdığım günlerden kalma alışkanlık olmuştu bende koluma sepet takıp ormanda dolanmak.. 23 yaşıma bastığımda yine böyle ormanda geziniyordum ki karşıma bi çakal sürüsü çıktı.. niyetleri iyi değil.. çevirdiler etrafımı... "ben bugün burda gebercek olabilirim ama sizden de birini yanımda götürürüm" dedim.. bi tanesi geri adım attı.. namımı duymuş herhal.. diğer bi tanesi üstüme atladı... boğuşmaya başladık.. diğeri de saldırınca tam buraya kadarmış diyordum ki birden karanlıktan bir şey atladı ortaya.. bi çakalı boynundan kaptığı gibi savurdu ağaca çarptı...  ben de diğerinin boğazını kestim...  sonra bi baktım ne göreyim.. kurdun tekiymiş bana yardım eden.. diğer çakalı da birlikte hakladık.. son çakal da kaçtı gitti.. onun zaten dövüşmeye baştan niyeti yoktu..

kurtla başbaşa kaldık.. "tek başına buralarda dolanma" dedi.. "bu ara çakallar senin hakkında iyi düşünmüyor..  ilerki dağın çarşısında satılan çakal derisi post ve ceketleri senin sattırdığını söylüyorlar.." dedi.. "sağol yardımın için." dedim.. "aslında sana yardım etmeyecektim.. ne de olsa kurtlara atılan iftiralardan sen sorumlusun.. ama iyi anıma denk geldin.. hem de bu çakal sürüsüyle şahsi bi meselem var." dedi.. "eyvallah." dedim..  " haydi git nereye gidiyorsan.." dedi..  arkasını döndü gitti..

o gün o kurtla karşılaşmam hayatımı değiştirdi.. kurdun söyledikleri beni çok etkilemişti.. bu zamana kadar hayvan derilerinden eşyalar yapmayı ben neden düşünememiştim ki?  çakal, tavşan.. hatta yılan... gözlerimin önünden bir bir derisi yüzülmüş hayvanlar geçti.. kürklü pelerinler, kürklü ceketler, deri çantalar.. neler yapacaktım.. hemen gidip uzak diyarlardan gelmiş o adamı buldum.

işte bugünkü başarımın hikayesi budur.. şu an dünyanın dört bir yanındaki dağlara yayılmış olan markamız bu fikir sayesinde hayat buldu.. kendi halinde küçük bir işletmesi olan adamı tanımak hayatımı değiştirdi.. lakin ortağım başka bir ortak edinmeme çok kızıp onu öldürdü..  ama neyse ki adam ölmeden ben bu işi kapmıştım.. ve işi büyütüp bugünkü haline getirdim...

tabi  bir de başarı hikayemin parçası olan kurdun anısına bunları paylaşmak ve ninemin dostu olan kurdu geç de olsa aklamak istedim.. ne de olsa artık hapse atılamayacak kadar yaşlıyım.. hem doktor 3 haftalık ömrümün kaldığını söyledi.. atsanız ne atmasanız ne..

hepinizin ağzına sıçayım geri zekalı insanlar.. iyi zengin ettiniz beni.. hehe

bir bed time storynin daha sonuna geldik..

haydin iyi geceler..

24 Ocak 2015 Cumartesi

doğru düzgün insan geldi de biz mi sevmedik?

hayaaaaat 
beni neden yoruyorsuuuuuun

ayyy valla ne zamandır serdar ortaç şarkıları söylemiyordum bak...
yine bağladım serdoya...

...

bugün sana yeni dertlerle geldim.

ama kendi dertlerimden bahsetmicem bu sefer.. toplumun dertlerinden bahsedicem. ordan sen benim derdimi çıkarırsın zaten. güveniyorum sana.

şimdi öncelikle toplum olarak geri zekalı olmamız gibi apaçık ortada olan bir özelliğimiz dışında çok önemli bir özelliğimiz daha varmış. ben yeni fark ettim. o da şu: biz sevmeyi bilmiyormuşuz.

bu ne demek diyeceksin şimdi. hadi ordan diyeceksin belki erbakan gibi. sie diyeceksin belki daha da ağzını bozup.

ne dersen de arkadaşım biz sevmeyi bilmiyoruz. 

erich fromm'u bilir misin sen? onun sevme sanatı adlı güzide kitabını okurken birdenbire neden bu kadar tatminsiz mutsuz insanlar olduğumuzu anlayıverdim. adam çözmüş bu işi. sana da o kitabı okumanı tavsiye ederim. ama yine de ben birazcık açıklayayım olayı. 

sevmek bir yetidir ve bu yetinin geliştirilmesi gerekir diyor adam özetle. 

fakat biliyorsun üstüne gidilmeyen, geliştirilmeyen yetiler körelir. bunu ben diyorum. ama kesin bunu da başkasından duymuşumdur. valla hiç orjinal bir yanım yok yahu.. varsa yoksa arak.. copy paste.. yok canım o kadar da değil.. neyse..

bir ilişkiye başlıyoruz. sonra bir süre sonra soğuyoruz ya hani... eminim senin başına da gelmiştir birçok kişinin başına geldiği gibi. işte sorun meğerse sevme beceriksizliğimizdenmiş. 

nasıl sevmeliyiz biz? asıl soru buyken, neyi sevmeliyiz biz? diye düşünüyoruz. sen de farkettin mi? asıl odağımızı nesneler üzerine kurmuşuz. 

pazarda kendi giderimize uygun ve hatta şanslıysak bizden daha ederli bir ürün bulduktan sonra her şey bitti sanıyormuşuz. tek derdimiz de çoğu zaman bu gerçekten. uygun birini bulmak. daha uygunu var mı diye biraz daha araştırmak falan... ömür böyle geçip gidiyor arkadaş ya.. buldun birini otur sev adam gibi değil mi? ne bakınıyorsun daha belki daha iyisi vardır diye.. zaten hepi topu kaç yıllık ömrün var ki yarısını arayış içerisinde geçiriyorsun diye sayar gidermişim.. heheh.. ya böyle demek istemiyorum tabii ki..

ama olay şu: görüyorsun, beğeniyorsun, bazen çarpılıyorsun.. ama sağduyun yerine geldikten sonra illa ki başlıyorsun uygunluk düzeyinizi karşılaştırmaya.  bunun sonucunda onay veriyorsun ya da vermiyorsun. onaylandıktan sonra ilişki başlıyor. fakat sen sevmeyi beceremediğin için, ve aynı şey karşıdaki insan için de geçerlidir muhtemelen, bir süre sonra "meğerse bana uygun değilmiş"ler, "ay çok değişti"ler havalarda uçuşuyor. sana kötü bir haberim var. o sana gerçekten çok uygundu. ama işte göremedin bunu sen.. aah ah... 

...

ya olabilir tabi. sana uygun değildir belki. tabii ki git önceden bi yıldız haritanızı çıkarttır astrolojik bir sıkıntı var mı yok mu incelet, iki fal baktır. olayı garantiye al.. gerekli böyle şeyler...  hehe.

ama şimdi düşünüyorum da bugüne kadar çıktığım herkes aslında bana uygundu ya... ben onlarla bir ömür boyu yaşayabilirdim. eğer ki adam gibi sevebilseydim. 

tabi bu şimdi demek değil ki insanlar değişmez, ya da biz sevmeyi becerebilirsek herkesle yaparız. ama genelde seçtiğimiz insanlarla yapabilirdik. yapamadıysak yanlış seçimden değil genelde beceriksizlikten yapamıyoruz. bunun en büyük kanıtı da birçok ilişki yaşamak. çünkü beceriksizlik bakidir biliyorsun. bir konuda beceriksizsen ve inatçıysan tekrarlayan hüsranlar kaçınılmaz. 

..

ben öyle bağlanamam tek insana.. doğama aykırı insanları da var tabi..

ya da bağlanmak istediğim halde bağlanamıyorum bir süre sonra ilişkilerimi sabote ediyorum insanları da var. 

narsisistik kişilik bozukluğu olup kimseyi yanına yakıştıramadan ya da biraz denedikten sonra kendinden uzaklaştırıp devamlı daha iyisi olması gerektiğini iddia edenler de var... 

var da var...

bu olayın sevme beceriksizliği dışındaki nedenlere dayandığını daha birçok gerekçe göstererek açıklayabiliriz.

ama yine sonu sevme konusunda beceriksizliğe varıyor. sebep neyse ne.. en sonunda sevmeyi beceremedik mi? beceremedik. 

o yüzden artık okullarda sevme dersinin okutulmasını istiyorum. zorunlu ders olarak. hehe.

...

yaaaaaaa arkadaş işte böyle.

doğru düzgün insan geldi de biz mi sevmedik? evet biz sevmedik. bizi de sevmediler zaten. o halde problem yok. bütün yazıyı da boşa yazmış oldum işte. 

si yu suuuuuuun